Yazar Esin Sayar okurlarını eşsiz bir yolculuğa çıkartıyor: Asla Gözlerine Bakma

Yazar Esin Sayar'ın kaleme aldığı beşinci kitabı “Asla Gözlerine Bakma”, okurlarını Güney Afrika'da gizem, gerilim ve sürprizlerle dolu eşsiz bir yolculuğa çıkartıyor.

Yazar Esin Sayar okurlarını eşsiz bir yolculuğa çıkartıyor: Asla Gözlerine Bakma

Yazar Esin Sayar'ın kaleme aldığı beşinci kitabı “Asla Gözlerine Bakma”, okurlarını Güney Afrika'da gizem, gerilim ve sürprizlerle dolu eşsiz bir yolculuğa çıkartıyor.

18 Haziran 2020 Perşembe 11:38
Yazar Esin Sayar okurlarını eşsiz bir yolculuğa çıkartıyor: Asla Gözlerine Bakma

Boğaziçi’nin asırlık yalılarından birinde köpeği ve hizmetçileriyle yaşayan Fatoş Hanım, ilerleyen yaşının getirdiği hastalıklarla mücadele etmektedir. Yeğeni Esra, halasından gelen bir telefonla yalıya gittiğinde, onu yatağında yarı uyur yarı uyanık tuhaf bir halde bulur. Sabah olduğunda ise aile avukatı tarafından yaşlı kadının öldüğü ilan edilir. Fatoş Hanım, vasiyetinde varislerinin parası önceden ödenmiş bir Güney Afrika tatiline gitmesini istemiştir.
İstanbul’dan yola çıkan aile üyelerine; Fatoş Hanım’ın avukatı Sinan, tur rehberleri Neslişah ve Hamit, son anda gruba dahil olan balayına çıkmış yeni evli bir çift de eklenir. Johannesburg sokaklarının rastalı kadınları, egzotik meyveler, papağanlar, sıcak Afrika nağmeleri grubun önce başını döndürse de daha sonra Fatoş Hanım’ın çok sevdiği bir sözün gerçekliği ile yüzleşmek zorunda kalacaklardır:“Tavşanı yakalamak istersen yuvasına bir sansar sokacaksın. Tavşan içerdeyse mutlaka dışarı çıkar!".

Esin Sayar’ın beşinci kitabında okurlarını yine eşsiz bir yolculuğa çıkartıyor. Gerilim, gizem ve sürprizlerin olduğu ‘Asla gözlerine bakma’ raflardaki yerini aldı. İlgi ile okuyacağınız kitabı bir de eserin sahibi Esin Sayar’dan dinleyelim..

‘Asla gözlerine bakma’ beşinci kitabınız. Kitabı elinize aldığınızda neler hissettiniz?

Her kitap benim çocuğumdur. Kiminde anılarım, kiminde gözlemlerim saklıdır. Kısaca elime aldığımda hepsinin verdiği haz farklıdır.

Yeni romanınıza da gizem, gerilim ve sürpriz hakim? Bu sizin tarzınız oldu sanırım.

Elbette. Sonu belli olan bir romanı okumayı kimse istemez. Gizem mutlaka olmalı. Gerilim ile bir labirentin içinde hissetmeli okur kendini. Sürpriz de bal, şeker gibi tat vermeli.

Yeni kitabınızda kahramanlar halalarının organize ettiği bir kapalı turla Güney Afrika’ya gidiyorlar. Neden Güney Afrika?

Ben romanlarımı kurgularken gidip gördüğüm yerleri seçerim. O zaman olayları daha gerçekçi olarak okura geçirdiğimi düşünürüm. Çünkü oralarda ben de yaşamış, o havayı solumuş ve etkilenmişimdir. Güney Afrika da gezip, görüp etkilendiğim yerlerdendir.

Romanın ismi ‘Asla Gözlerine Bakma.’ Neden? Kimin gözlerine bakılmayacak?

Güney Afrika’ya özellikle Johannesburg’a indiğinizde, rehberiniz size ‘asla yerli halkın gözlerinin içine dikkatle bakmayın. Sizi ırkçı zannedip saldırırlar’ der. Bu bütün yerli halk için geçerli değil. Otelde gözlerinin içine bakıp, gülümsediğimiz birçok insan oldu. Biraz mecazi anlamlı bir söz olarak düşünmek gerekse de, maalesef halen oralarda siyahlarla beyazlar parkta aynı bankta oturmazlar.

Gerçek anlamda aslanlarla yürüyüş yaptığınızda size yine aynı cümle ile bir uyarı yaparlar: ‘Asla aslanların gözlerine bakmayın. Size saldırırlar.’ Bu kadar Asla gözlerine bakılmayacak insan ve hayvanla birlikte olunan bir romanın ismi de tartışmasız ‘Asla Gözlerine Bakma’ olmaz da ne olur? Ayrıca romanda gözlerine bakılmayacak biri daha vardır. Bu kişiyi de okurlarıma bırakmak istiyorum.

Daha önceki kitabınızdaki Avukat Sinan yeni romanınızın içinde ve oldukça da etkili bir konumda. Sinan karakterini çok mu sevdiniz?

Romanda baş karakter Esra. Sinan ise ona çok yakın bir konumda. Sinan’ı okurlarım da çok sevmişti. ‘Aşk Gibi Anlıktır İhanet’ romanımdaki banka müdürü Pınar ile duygu bağlarını yazmamı istemişlerdi. Bu romanda ikisini nişanladım. Güzel bir çift oldular. Her ikisi de sağduyulu ve akıllı insanlar. Uygun yerlerde onlara da, özellikle Sinan’a olayları akıllıca yönetim rolü verdim. Romanda söylenmeyen gerçekleri ortaya çıkarmak, yalanları bulmak onun sorumluluğundadır.

Esra nasıl bir karakter?

Esra, eğitimli, güvenilir, güzel, akıllı bir genç kadın. Duygusal yönünü de unutmamak gerekir.

Romanın ana konusu nedir?

Bir Afrika serüveninin gerçekleri gün yüzüne çıkarması. Konfüçyüs’un dediği gibi: “Üç şey uzun süre saklanamaz: Güneş, ay ve gerçek.” Romanda da gerçek uzun süre gizli kalmadı. Kalmamalıydı da…

Romanda farklı karakterler var. Hiçbiri birbirine benzemiyor. Bu kurguyu özellikle mi yaptınız?

“Herkes aynı hamurdan yoğrulmuştur, ama aynı fırında pişmemiştir” diye bir İbrani Atasözü vardır. Bu da gerçektir. Herkes birbirinden farklı karaktere sahiptir. Bu karakterleri biraraya getirmek de bir zenginlik, renk yaratır romanda. Roman kahramanlarının üzerinde iz bırakan yaralar da karakterlerini etkilemektedir.

Polisiye tarzını, duygusal ilişkilerle harmanlayıp yazıyorsunuz. Bunun size keyif verdiğini hissediyorum.

Biz yazarlar insanı işlemeyi severiz. İnsan doğasının tuhaf yanları vardır. Kimimiz günümüzü yaşamaz, yaşamı erteler, kendi kurduğumuz dünyanın dışındaki güzellikleri fark etmeyiz. Duygularımız ağır basar. Zayıf karakterli insanlar, güçlü karakterli insanlar, zeki insanlar vardır. Bu insanların farklı öncelikli duyguları vardır. Bu duygular da yazarlar için zengin bir malzeme oluşturur. Bu karakterleri polisiye roman tarzının içine sokmak, kişilerin davranışlarını kurgulamak elbette çok keyifli oluyor.

Lise yıllarından beri küçük hikayeler yazarım. İlkokuldan ortaokul sonuna kadar her hafta sonu sinemaya giderdik. Üniversite yıllarımda her hafta sonu olmasa da ayda iki kere sinemaya gider arkadaşlarımla filmler üzerinde tartışırdık. Talebe iken hiç tuşlara bakmadan on parmak -çok hızlı- daktiloda yazı yazabildiğimden tiyatrocuların metinlerini, değerli bir tarih profesörünün kitabını yazmıştım. İş hayatına başladığımda grafik tasarıma ek olarak bir sağlık portalında editör olarak yazılar yazmaya başladım.

Günümüzde nasıl aktiviteler yapıyorsunuz?

Her gün bir film izleyip, her hafta bir kitap bitirmeye özen gösteririm. Ayrıca her gün yaptığım bir buçuk saatlik yürüyüşlerde kitap dinlerim. Böylece, sık sık kaleme aldığım insan manzarası notları, izlenen filmler, okunan kitaplar beynimde depolanır. Sonra da kendi tasarladığım romanı yazmaya başlarım: Hepsinden farklı, okura ait olan...

Her yazara sorulan bir soruyu size de sormak istiyorum. Neden ve kimin için yazıyorsunuz?

Öncelikle mutlu olmak için yazıyorum. Yazarken apayrı bir dünyanın içine giriyorum. Heyecanlanıyorum. Karakterler adeta canlanıyor beynimde. Kendi bildiklerini okuyup, beni dinlemeden yol alıyorlar. Bu onların karakteristik özelliğidir. Kimin için yazdığıma gelince: Önce romanı ben içime sindiriyorum sonra da okurlarıma doğru yolunu açıyorum. Kısaca okurlarım için yazıyorum.

Okura da romanın geçtiği yerler hakkında bilgi veriyorsunuz. Bu da sizin tarzınız mı oldu?

Elbette. Bu bilgiler çok detaylı olmuyor. Roman kahramanlarının nasıl bir görsel alanda olduklarını hissettirmek için veriyorum bu bilgileri.Bitmiş bir tablo gibi değil, ustaca çizilmiş bir karakalem kroki resim gibi. Günümüz insanının elinin altındaki sosyal medya kanallarından daha detaylı bilgiler edinebilme şansı var.

Sizce filmi yapılan bir romanın kitap kadar etkili olmamasının nedeni ne?

Çok basit. Okur hayal ettiği kahramanları orada bulamıyor. Romanda yazar ustaca bazı boşluklar bırakıyor. Okurun boşlukları doldurma kapasitesi vardır. Bunu hiçbir zaman unutmamak lazımdır. Filmde ise hiçbir açık yoktur. Senarist her bir anı kafasında planladığı gibi doldurmuştur. Bu da hüsran yaratıyor.

Sizin romanlarınızı uzun yıllar okuyacağız galiba.

Roman yazmayı çok sevdim. Şu anda da yeni bir romana başladım. Yine gerilim var, ancak büyük bir aşkla süslenmiş bir roman olacak. Entrika, hırslar, hatalar ve yaralanmış duygular. Elbette olmazsa olmaz güzel, anlamı olan Türkiye’nin güzel bir köşesinde de kahramanlarımızı yaşatacağım.

Yazma aşamasında ve sonuçta içinde yaşadığınız duyguları bizimle paylaşır mısınız?

Romanın kurgusunu beynimde bütüncül bir anlayışla tasarladıktan sonra kahramanların düşünce duygularına ulaşabilmeye özlem duyarım. Ancak onlar beni hiç dinlemezler. Hep bildikleri gibi davranırlar.

Kitap basılıp bana ulaştırıldığında onu dünyaya yeni gelen bebeğim gibi kucaklayıp, gözlerimi kapatıp, göğsüme bastırırım heyecan ve keyifle. Bu duygularla yüklü olarak dünyaya açtığım kitabımı okurlarıma sevgi ve saygıyla sunarım.

Son Güncelleme: 20.06.2020 23:46
Yorumlar
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
banner3