Teknolojinin, dolayısıyla da toplumun gelişmesi insanlar birbirlerine daha yabancılaşmasına neden oldu. Tam tersi olması beklenirken yani zaman ile insan sevgisinin daha fazla ön plana çıkması gerekirken vahşet tabir edilebilecek olaylara varan şiddet olayları daha da sık yaşanmaya başladı. Bunun kişisel, toplumsal, ekonomik ve hatta teknolojik birçok nedeni var.
Bu tür olayların belli nedeni olarak kişinin suç işleme nedeni olarak ‘öfke’yi göstermesi geliyor. Öfke, çıkarların çatışması, engellenme, rahatsızlık gibi duygulardan kaynaklanan ve insanın doğasında var olan bir duygu. Öfke, aslında normal ve her insanda olması gereken bir duygu. Yani mutluluk neyse öfkenin ondan bir farkı yoktur. Ama kontrol edilemeyip yıkıcı hale dönüştüğünde, kişinin hayatında ve ilişkilerinde sorunlara neden oluyor, kontrol edilemediği takdirde, olumsuz durumların yaşanmasına neden oluyor… Sonuçları ölüme kadar varabiliyor. Mutluluk da öfke de kontrol altında tutulmalı…
Günümüzde yeni ihtiyaçlar ortaya çıktı; öfke ve strese neden olan bazı olaylar yeni yeni oluşmaya başladı. Ama şiddet olaylarının bu kadar üst düzeylerde yaşanmasındaki en etkili nedenler, teknolojik gelişmeler ile insanların birbirlerine yabancılaşması, sosyal ortamlardan uzak kalma, şiddet içeren öğelere çok kolay ulaşabilme ve yazılı ve görsel basında şiddet içeren görüntülerin çok fazla bulunması ile insanların bilinçaltlarında şiddetin normalleşmesi.
Yetişkinler, sessiz ve sakin yaşamın ne olduğunu bildikleri için şiddet olaylarının olumsuz olduğunu bilir. Peki ya çocuklar… Günümüzde çocuklar artık direkt şiddet toplumu içinde dünyaya geliyor ve bu şiddet toplumunda yaşamaya başlıyorlar, internette, televizyonda şiddet olaylarına o kadar çok maruz kalıyorlar ki bu durum artık onlar için normal bir hal almaya başlıyor ve işin kötüsü bu çocuklar bu normalleşmenin içinde büyüyor.
Hiçbirimiz kötü değiliz... Hiçbirimiz masum da değiliz... Her birimiz ne isek, oyuz. Kusursuz da değiliz, hatalı kod da değiliz. Hangimiz doğru, hangimiz yanlış, hangimiz günahkar, hangimiz namusluyuz? Sen mi karar vereceksin? Ben mi bileceğim. Sen ‘ne’ isen ben de ‘o’yum. Koskocaman profesör, karısının yüzünü dayaktan tanınmaz hale getiriyor. Avukat, karısını öldürüyor… Diğer tarafta da tinerci genç, enkazdan çocuk kurtarıyor. Din adamı zimmetine para geçiriyor, hayat kadını böbreğini bağışlıyor...
Neye göre iyi, neye göre kötü... Hepimiz önce insanız. Kusursuz değiliz. Olamayız da. Her birimizin eksileri, artıları, güzellikleri, çirkinlikleri, iyiliği, kötülüğü var. Profesörün biri karısına şiddet kullandı diye tüm profesörleri suçlayamayız. Ayrıca bir tinerci genç de çocuk kurtardı diye de tinercileri aklayıp masummuş gibi gösteremeyiz…
Birbirlerimizin dini inançları ve siyasi görüşleri, etnik kökenleri birbirlerimizi niçin bu kadar çok ilgilendiriyor. Ve merak ediliyor. Benim dinim ve siyasi görüşüm, bana özeldir. Kişinin özelidir. Gizli olması gerekir. Öncelik, insan olmak ve insan gibi davranmak. İnsanları birbirine karşı kışkırtan, sevgiyi yok eden büyük güçler bundan besleniyorlar. Ekonomilerini bu şekilde ayakta tutabiliyorlar. Dünyadaki bütün insanlara bunu anlatabilsek din ve ırk ayrımının olmaması gerektiğini yayabilsek birçok şeyi, başta savaşları engellemiş oluruz… Öyle değil mi?