Büyüklerimiz, "Eskiden böyle miydi ya..."diye söze bir başladılar mı, sanırsınız ki cenneti tasvir ediyorlar. Onlara göre, her şey son yıllarda bozulmuştur. Ne ahlak kalmıştır, ne de insanlık. Yolsuzluk ve rüşvetin artması bu yüzdendir.
Bu yüzdendir ki, müteahhitlerin yaptığı okullar depremlerde çökmekte ve çocuklar ölmektedir.
O yüzden memurlar rüşvet yemektedir. Tarihi kulak misafiri olarak izleyenlere göre ise: "Osmanlı'da böyle miydi ya!.." Evet öyleydi... Hatta yolsuzluk ve rüşvet daha beterdi. İmparatorluğun parlak yıllarının yaşandığı Kanuni Sultan Süleyman döneminde bile rüşvetin alâsı vardı.
Büyük Osmanlı şairi Fuzuli,16.yüzyılda yazdığı Şikayetname adlı ünlü eserinde;
"Selam verdim, rüşvet deyüldür deyu almadılar"(Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar) diye boşuna şikayet etmemiş.
Rüşvet, bütün insan topluluklarında geçmişten günümüze varlığını sürdüren en eski sosyal dertlerden birisi. Lügatlerde rüşvet, yaptırılmak istenen bir işte yasa dışı kolaylık veya çabukluk sağlanması için bir kimseye mal veya para olarak sağlanan çıkar olarak tanımlanmakta. Nitekim Türk Hukuk Lügati’nde de; “...memur sayılan kimsenin vazifesine giren bir iş için ...
Kanunca verilmesi icap etmeyen bir para veya mal alması veya herhangi bir menfaat temin etmesi, yahut para, mal veya menfaat hakkında taahhüt veya teminat kabul etmesidir” şeklinde rüşvet suçu tarif edilmekte. Her suç gibi rüşvet de insanla alakalı sosyal bir olay. Bu nedenle özellikle sosyal düzenin bozulduğu dönemlerde bu suçun arttığı görülüyor. Büyük ekonomik krizler, savaşlar vb. olaylar toplum hayatını temelden etkilediği için, bu tür suçlar artıyor.
Böylece ekonomik şartların ağırlığı veya hafifliği rüşvet suçunun işlenmesini artırıp çoğaltmakta. İlkçağlardan itibaren bütün toplumlarda görülen rüşvet suçunun Osmanlı toplumunda da var olduğu bilinmekte. Osmanlı Devleti kendi kendine oluşmuş sosyal bir organizma değil. Tarihteki her devlet gibi, kendinden önce kurulan devletler ile komşu devletlerden etkilenmiştir.
Osmanlı Devleti’ne bağlı devletlerde ve toplum hayatında bu tür bozuklukların var olduğu söylenebilir. Rüşvet ve yolsuzlukların, Osmanlının özellikle son dönemlerinde oldukça yaygınlaştığı görülmekte. Bunun en büyük etkeni iktisadi, askeri ve sosyal alanlarda baş gösteren bozulmalardı. Tarihi süreç daima bir devamlılık gösterir. Dolayısıyla rüşvet ve yolsuzluk gibi olguların yeni kurulan Türk Cumhuriyeti’ne de sirayet etmesi, kaçınılmaz bir olgu olarak karşımıza çıkmakta.
Devrin sadrazamları da defterdarı da valisi de, komutanı da açık ve seçik olarak rüşvet alırlardı. Bu durum, makama gelmek için rüşvet verdikleri için normal karşılanırdı. Hepsi tarihe geçmiş resmî belgelerle ispatlanmış. Osmanlı'da rüşvete verilen cezalar genellikle azletme, sürgün ve rütbe indirimi şeklindeydi. Bazen de rüşvet alanın mallarına el konulurdu. Ancak bu ceza bazen idama kadar gidebiliyordu.
Osmanlı döneminden farklı olarak, gerek iletişim gerekse teknolojik gelişmeler sayesinde rüşvet ve yolsuzlukların yöntem ve metotlarında da bazı değişmeler oldu. Bu hastalıktan kurtulmanın ya da hafifletmenin yolu, refah düzeyimizin ve ahlaki değerlerimizin yükseltilmesine bağlıdır. Ayrıca hakim güçlerin de yolsuzluk ve rüşvet olaylarında daha etkin rol almaları ve kararlı tutumları bunları önlemede etkilidir. Netice itibariyle bu devletin bir zaafıdır, dolayısıyla bunu çözecek olan da devlettir…
Sahi bu sorun bize atalarımızdan kalmış olmasın!