Karpuz, kavun dilimleri sofraların başrolü olmuşsa,
Klima çağın buluşu olarak nitelendiriliyorsa,
Sivri sinekler teyakkuza geçmişse,
Bodrum sahillerinden lahmacun 200 TL, pizza 500 TL oldu haberleri geliyorsa,
Popüler şarkıcıların seslendirdiği şarkılarla dondurma reklamları televizyonlarda dönmeye başlamışsa,
Kışın 20 TL'ye satılan hasır şapkalar 150 TL'ye çıkmışsa,
Balkonların milli yemeği sebze kızartmanın kokusu mahalleye yayılmaya başladıysa,
Instagram deniz, kum, güneş, havuza bakan ayaklar, plaja bakan kitaplar, habersizmişim gibi çekcilerle dolup taşıyorsa..
Bingo! Yaz gelmiş demektir...
Henüz tatil planı yapmayanlar, ya da tatile gidemeyenler üzülmesin zira çoğunlukla biliyoruz ki fotoğraftakilerin aksine tatil bile bir yaşam mücadelesine dönmüş durumda...
Fiyatları fahiş rakamlara çıkarmış plajın yanındaki büfeden yakamı kurtarayım derken, tüm enerjisini yaz tatiline saklayan anasınıfından mezun olmuş afacanın kum kovasıyla çığlık çığlığa yanımızdan geçmesi dalga seslerini elbette bastıracak.
Her yerde her şeyde gireceğimiz kuyruklarla işler iyice çığırından çıkacak.
Elinizde ananaslı kokteyle serinliyor gibi pozlar paylaşsak dahi 40 derece sıcak yakamızı bırakmayacak.
Kısacası tatil bahane dinlenmek şahane diyorsanız aslında İstanbul'un keyfini de gerçekten sürebileceğiniz zamanlar... Çünkü İstanbul şu an Ege kıyılarına taşınıp cefasını orada sürdürmekle meşgul.. Daha az sayıda kalabalık ise İstanbul'da ter döküyor.
Benim işim gücüm bitmez, tatile gitmeme çok var diyorsanız önerilerimden ilkini bu yazımda paylaşacağım: Adalar..
Günübirlik gidip, şehrin keşmekeşinden sizi birkaç saatliğine de olsa alacak bir rota..
Tüm adalara hem Kadıköy'den hem de Bostancı'dan hem de Karaköy, Kabataş ve Beşiktaş iskelelerinden ulaşım mevcut. Bostancı'dan biraz daha kısa sürüyor.
Büyükada, Kınalı Ada ya da Heybeliada'ya göre Burgazada daha sessiz sakin ve fazlasıyla kendi halinde..O yüzden bu gün ondan bahsedeceğim.
Vapurdan adaya adımınızı attığınız an sanki küçük bir tatil kasabasına gelmiş gibi hissediyorsunuz kendinizi...
Diğer adalara nazaran çok yokuşu olmadığından yorucu da olmuyor adayı dolaşmak.. İster yürüyerek ister bisikletle çok kolay..
Ben tatile tatil demem ayaklarım suya değmedikçe diyorsanız plajlarda mevcut..
Yok efendim bunlar beni hiç açmadı nerede müze falan yok mu derseniz eğer Sait Faik Abasıyanık'a ev sahipliği yapmış Burgazada.. ve evi müzeye çevrilmiş durumda.. Ayrıca Hristos Manastırı'nı kadar çıkıp ağaçlarla çevreli nostaljik sokaklardan aşağı inerken Marta Koyu'na uğrayabilir yorgun ayaklarınızı sahilin hemen kenarında vapur iskelesinin 5 dakika uzağındaki çay bahçesinde kahvenizi içebilirsiniz.
Açlığa dayanamayanlardansanız balık kokularını da takip edip kendinizi mükellef bir sofrayla ödüllendirebilirsiniz.
Zira yine vapur iskelesinin hemen yakınında, deniz kenarında dip dibe sıralanan birbirinden şirin balıkçılar mevcut. Kaşık Adası manzarasında balığınızı keyifle yiyebilirsiniz.
Yemek yedikten sonra kendinizi bir pastaneye atıp adayı seyrederek dinginleşmek mümkün. Çünkü Burgazada'yı tasvir eden en güzel kelimelerden biri belki de : Kendi halinde..
Her şey kendi halinde; insanlar, kediler, köpekler, atlar..
Bir at ve bir kedinin aynı kaptan su içtiğini fotoğraflayıp omzunuzdaki güneş yanığına selam verip dönüş vapuruna bindiğinizde bir sonraki ada seyahatinizi planlıyor olacağınıza eminim.
Kısaca Ada sizi sahillerinde bekliyor ve onu en kısa zamanda ziyaret etmenizi istiyor...