Yarın 8 Mart… Dünya Kadınlar Günü…Yaklaşık yüz yıldan bu yana tüm dünyada kutlanıyor. Ancak kadınların sıkıntılarının hiçbir zaman bitmediği göz önüne alınırsa, bu günlerin ‘toplu ağlama seansları’ olmaktan öte gidemediği anlaşılıyor. Sorunlar biçim değiştiriyor, çeşitleniyor ve artarak devam ediyor O halde kadınlar mazeretlerinin arkasından çıkıp gerçeklerle mücadele etmeyi denemeliler.
Kadınlara, sorunlarla yüzleşmek ve yaşamlarındaki sorumluluğu yüklenmek yerine kendi kendilerinin ezildiğine inanmak daha kolay geliyor. Aile içinde kadına yönelik şiddet, her yaştan, her öğrenim düzeyinden, her gelir düzeyinden, bekâr, boşanmış, evli, her ülkeden kadının gerçeği. Tüm dünyada kadınlara kocaları, babaları, erkek kardeşleri ya da sevgilileri tarafından şiddet uygulanmakta…
Aile içinde kadına uygulanan şiddet, gerek şiddet uygulayan, gerek toplum ve kimi zaman da şiddete maruz kalan kadın tarafından meşru kabul edilmekte. Özellikle de ülkemizde Ayrıca kadınlar yaşadıkları şiddetin sorumlusu olarak görülmekte, şiddetin hak edildiği inancı toplumda yaygın biçimde varlığını sürdürmekte.
Dünyada 1970’lerden itibaren, ülkemizde ise son 20 yıldır gelişen kadın hareketinin temel kazanımlarından biri; aile içinde kadına yönelik şiddetin, aile ve karı-koca arasındaki ilişkilere, yani ‘özel alan’a ait bir sorun değil; kamu sağlığını, insan haklarını ve ceza hukukunu ilgilendiren, bu nedenle de kamusal alanda tanımlanması ve ele alınması gereken bir sorun olduğu görüşünün yaygınlaşmasıdır demek yerinde olur.
Ülkemizde yasalarımızda ve dinimizde yasak olmasına rağmen kadınlar şiddeti en yakın aile bireylerinden eşi, abisi, babası ya da akraba oldukları erkekler tarafından görmektedir. Aile dışından gelen şiddet genelde cinsel istismar şeklinde gerçekleşmektedir. Erkek egemen bir toplum olduğumuz için; kadının şiddete maruz kalacağı doğduğu anda ona duyulan hoşnutsuzluktur.
Erkek çocuğu olduğu zaman davul zurna çalarak halaylar çekilip kurbanlar kesilirken; aynı sevinç ve mutluluk kız çocuğu olduğunda yerini buruk bir sevinç ve hüzne bırakmakta. Günümüzde eğitimin artması ile şiddet az da olsa azalmasına rağmen, şiddetin dozu korkunç bir hal almıştır. Sapkın davranışlar, uyuşturucu maddelerin yaygınlaşması gibi nedenlerden dolayı kadına yapılan şiddet bir vahşete dönüşmekte.
Ülkemizde bu görüş çerçevesinde kadın örgütlerinin sürdürdükleri, aile içinde kadına yönelik şiddetle mücadelenin en somut başarılarından biri, hala aksayarak uygulanıyor olsa da 1998 yılında çıkarılan ve şiddet uygulayan erkeğin evden uzaklaştırılmasına olanak sağlayan ‘4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’dur. Ne yazık ki bu da şiddeti ve cinayetleri önleyemiyor günümüzde…
Şiddet gören kadının; bedensel, ruhsal, cinsel ve üreme sağlığı bozuluyor. Yapılan araştırmada; Türkiye'nin 2013 yılı kadına şiddet karnesi acınacak durumda… 214 cinayet, 163 tecavüz… Kadınlar haklı davalarında kararlılık ve istikrarla tam bir dayanışma ve birliktelik içinde olmadıkça uzaya da çıkmış olsak mevcut sonucun değişmesi mümkün görünmüyor.
Kadınlar isterlerse (kendi zaaflarını aşıp sıkı bir dayanışma içinde olurlarsa) siyasette ve yönetimde ağırlıklarını koyarak dünyanın ağlayan çehresini değiştirirler.
Tabii isterlerse... Kadınlar eziliyor demek kolay, sorunlarla yüzleşmek gerek...