Nitelikli ve herkese eğitim… Ülkemizin ulusal bir sorunu… Karşılaştığımız sorunlar, ancak bilimsel yöntemlerle ve özverili çalışma ve katkılarla çözülebilir. Bu yönde atılacak köklü ve ileri adımlar, Cumhuriyetimizin 100. yıl kuruluş yıldönümü olan 2023'e kadar hedefine ulaşmalı, yenilik ve iyileştirme hareketleri kesintisiz olarak sürdürülmelidir. Her ülkede olduğu gibi ülkemizde de eğitim bir gönül işidir, meyvesi geç alınsa da lezzeti başkadır. Kalemle kazanılacaklar kılıç veya süngü ile alınanlardan daha değerlidir. Henüz öğretmen açığı giderilememiştir. Öğretmenlerin ekonomik sorunları çözülememiştir. Sınav sistemleri hala yerine oturtulamamıştır.
Ülke genelindeki okul sayısının yetersizliği, temel eğitimin yararlanmasında bölgeler arasında dengesizliklerin olması, bir öğretmene düşen öğrenci sayısının fazlalığı, eğitimin kamusal bir mal olmaktan çıkması giderek özelleşmesi, ülkenin yapısı göz önünde bulundurularak temel eğitimin verilememesi, temel eğitimin mesleki eğitime de dayandırılamaması, öğrencilerin bireysel yeteneklerinin göz ardı edilmesi ve ya bunu gösterebilecek imkanların kısıtlı olması, öğrencilere yönelik sosyal faaliyet alanlarının kısıtlı olması, sosyal devlet ilkesi gereği, yoksul durumda bulunan öğrencilere burs ve benzeri olanakların yeterince sağlanamaması, her hükümet döneminde farklı bir eğitim politikasının uygulanması, köklü, yeni ve çağdaş bir eğitim reformunun yapılamaması, ülkemizdeki eğitim sisteminin bazı sorunlarıdır.
Avrupa'daki gençler lise çağında ayrılmakta ve mesleki liseler insanlara geçerli meslekler kazandırmaktadır. Üniversiteye gidecek olanlar önceden belirlenir ve ona göre eğitim alır, lise bittikten sonra istedikleri okul ve bölüme başvurabilirler, eğitim üniversitede zorlaşır. Yani eleme, eğitim esnasında olur ve bölüm onlara uygun gelmezse değiştirme, baştan başlama hakları saklıdır, öğrenim esnasında da alanlarında istedikleri dersleri alabilir, istedikleri konuya yönelebilirler.
Üniversite okumazsan aç kalacaksın gibi bir durum yoktur. Mesleğinde iyi olanın karnı doyar, elemeyi hayat yapar. Avrupa’da bazı özel idealleri olanlar (hukuk okuyacağım, tıpçı olacağım, akademik kariyer istiyorum diyenler) dışında hiçbir gencin hayatı üniversite okumadı diye kaymaz. Okul sayısı sonsuz değildir. Ancak merkezi bir eleme sistemi ve at yarışı mantığında yetiştirilen çocuklar yerine, daha insana yaraşır bir şekilde insanlar mesleklerine yönelirler. Bazı Avrupa ülkelerinde liseyi bitirmek için sınavlar vardır (bakalorya, maturita gibi) ama bu sınavlar sadece öğrencilerin liseyi adam gibi okuyup bitirmeleri, lise diplomalarını almaları içindir.
Türkiye'de genç nüfus fazla ve heveslidir. Ancak iyi bir hayat ve iş bulmak için tek yol üniversiteye gitmektir. Lisedeyken seçmek istedikleri bölümle ilgili hiçbir fikirleri olmayabilir, aileler ne derse o olur. Ço0cuklar dershanelerde test çözerek büyürler. İleride ne olacakları konusunda depresyona girer, kimisi ciddi ciddi ilaç kullanır ve hayatlarına ruh hastası olarak devam eder. Bütün bu gençler ne yapacaklarını bilmez bir halde üniversiteye hazırlanır ve mevcut sistemde zorunlu olan üniversite sınavına girerler.
Üniversitede ve ondan sonra da herkes daha yükseği, daha iyisini olmak, daha çok okumak ister çünkü sistem bunun üzerinedir. Arkasından gelsin KPSS, gitsin ÜDS. İnsanlar daha çok çalışıp, günlük hayatta bir işe yaramayan bilgileri tekrar tekrar ezberleyerek basmakalıp sınavlara girmek zorundalar. Yeteneklerini keşfetme fırsatı, sevecekleri işte çalışma seçenekleri yok. Hiç de olmadı. Diğer ülkelerdeki gibi serbest bir şekilde değil, oldukça katıdır.