Bir toplumda görülen herhangi bir aksaklığın giderilmesi noktasında ilk alınması öngörülen önlem eğitimdir. Hatta öyle ki, eğitim giderek, toplumdaki her türlü sorunun üstesinden gelinecek bir yol olarak görülmekte. Hayatın her alanında, mesela siyasette aksama mı var?
Birilerine göre çözüm eğitimde? Trafik kurallarına uyma konusunda toplumda bir problem mi var? Çözüm yine eğitim? Ülkemizde eğitim herkesin anlayabileceği, üzerine ahkâm kesebileceği bir alan olarak da kabul edildiğinden, bu konudaki fikirlerin haddi hesabı yok.
Bilindiğinin aksine öyle her şeyin başı eğitim falan değil. Eğitim, öyle sanıldığı gibi hiçbir zaman başta da gelmemekte. Her şeyin başı ekonomi. Ekonomiye göre eğitime yön veriliyor... Siyaseti de… Eğitimi de…Tarımı da… Ulaşım politikasını da belirleyen odur. Daha açık söylersek; ekonominiz nasılsa biliniz ki eğitiminiz, siyasetiniz, kısacası her şey de ona göredir.
Örneğin ekonominiz milli ise üretmek, ürettiğini satmak, diğer ülkelerle rekabet yapmak, ürettiklerinizi yabancılardan korumak, bunun sonucunda birikim yapmak, kalkınmak amacıyla bu modele göre bir eğitim sistemi kurarsınız…
Eğer siz üretmeyecekseniz. Sistemin size çizdiği sınırlar içinde kalacaksanız, ekonominizi sıcak para ile çevirip, sadece yabancı mal pazarı olmak durumundaysanız… Eğitiminizi de buna göre oluşturursunuz.
Kaliteli eğitim almış kitleler bütün ulusal güç unsurlarını yükseltir ve ülke üstün bir güç haline gelir. Ancak sadece üst düzeyde eğitim almış olmak yeterli değildir. Bu eğitimin ‘millî' bir eğitim olması gerekir. Yaz-boz tahtasına dönüşmüş eğitimimizle bir yere gelinmeyeceği bilinmeli… Bireyi ulusuna bağlamalı, ulusal kültür özelliklerini özümsemeli ve ‘öteki' uluslardan ayırmalıdır.