Geleceğimiz olan çocuklar maalesef ki çeşitli neden ve tramvalarla ailelerinin yanında değil Esgirme kurumlarında, Çocuk Evlerinde ,Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı çeşitli kurumlarda büyüyorlar. Mağduruiyetlerine mağduruiyet katan mevzuatlar ise onları korumakl yerine ihmali maksimum seviyeye taşıyor.
Çocuklara yönelik ihmal ve mağduriyeti arttıran mevzuatların konuşulduğu Gazete Duvar'ın haberi aynen şöyle:
İhmal ve istismar nedeniyle koruma altına alınan ve şu an bakanlığa bağlı kurumlarda kalan çocukların sayısı hiç de az değil. Bakanlığın 2017 verilerine göre Türkiye genelinde ihmal ve istismar mağduru 13 bin 73 çocuk bu kurumlarda kalıyor.
2016 yılı Mart ayı itibariyle Türkiye genelinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne bağlı 37 ilde 67 ÇODEM bulunuyordu ve buralarda toplam bin 382 çocuğa fiilen bakılıyordu. Ancak bu sayı 2017’de arttı. Türkiye genelinde beş ÇODEM daha kuruldu. Böylece sayı 72’ye yükseldi.
ADRESLERİ BİLE BİLİNMİYOR
ÇODEM’lerde sosyal hizmet uzmanlarının tanımına göre daha farklı, özel destek verilmesi gereken büyük travmalar yaşamış çocuklar kalıyor. Bu kurumlar Çocuk Evleri Siteleri ya da Çocuk Evleri’ne göre daha gizli tutuluyor. Bakanlık personelinin bile büyük bir kısmının kurum adreslerini bilmediği bu yerlerin varlığı ilk olarak 2016 yılında Kocaeli’ndeki ÇODEM’de kalan bazı kız çocuklarının kurumun penceresine çıkarak dışarıdan geçenlerden “yardım” talep etmeleriyle görünür olmuştu.
OKULA GÖNDERİLMİYORLAR
O dönemde aralarında avukat, sosyal hizmet uzamanı, psikolog ve rehber öğretmeninin bulunduğu bir grup uzman da kurumların bazılarında incelemelerde bulunmuş ve bir rapor hazırlamıştı. Ulaştığımız bu raporda çarpıcı tespitlere yer verilmiş.
Örneğin ÇODEM’lerde kalan çocukların çok büyük bir kısmı örgün eğitime devam edemiyor. Nedeni ise çocukların istismar geçmişi olması. Çocukların okula gönderilmeleri ve örgün eğitimlerine devam edebilmeleri konusunda ise hiçbir girişimde bulunulmamış. Bazı çocuklar ise dışarıdan eğitimlerine kendi imkanları ölçüsünde devam etmeye çalışıyor.
Çocuklar kurum içinde de tek başlarına dolaşamıyor. Yanlarında devamlı ‘anne’ dedikleri bakım personelleri bulunuyor. Uzmanlar bu durumun ergenlik dönemi psiko-sosyal gelişim sürecinin ihtiyaçlarının karşılanmaması ve açık biçimde çocuklara zarar verilmesi anlamını taşıdığına dikkat çekiyor.
Ayrıca kurum kütüphanelerinde kitap eksiklikleri var. Çocukların kitap talepleri karşılanmıyor, özellikle kız çocuklarının özel ihtiyaçları da kurum tarafından sınırlı ölçüde karşılanıyor.
ÇOCUKLAR BİRÇOK HAKTAN MAHRUM
Uzmanlar genel olarak bu kurumlardaki çocukların, “eğitime erişim hakkı, insana yakışır bir yaşam standardına erişim hakkı, eğlence, dinlenme ve kültürel etkinlikler için zamana sahip olma hakkı, istismar ve ihmalden korunma hakkı, uyuşturucu bağımlılığından korunma hakkı, cinsel sömürüden korunma hakkı, özgürlükten yoksun bırakıcı uygulamalardan korunma hakkı, çocukların kendileriyle ilgili konularda görüşlerini dile getirme hakkı” gibi hak ihlallerinin de kısmen ya da tamamen engellendiği görüşünde.
YENİ MAĞDURİYETLER OLABİLİR
Kurum yetkilileri bu tür kurumların bilgilerinin açık olmamasının nedeni olarak ‘çocukların can güvenliğini’ gösteriyor. Her ne kadar bu gerekçe uzmanlarca da kabul edilir olsa da kurumların bağımsız denetimcilere açık olmaması eleştiriliyor. “Kurumlar ne kadar kapalı olursa kurumlardan kaynaklı başka istismar ve mağduriyetler de o kadar fazla olur. Yeni mağduriyetler oluşabilir. Bu tür kurumlar sivil denetime açık olmalı. Ayrıca çocuklar denetleme mekanizmalarına da kendileri başvurabilmeli” deniliyor.
18 AYDA 719 ÇOCUK KORUMAYA ALINDI
ÇODEM’lerle birlikte Çocuk Evleri Sitesi ve Çocuk Evleri sayısı da geçtiğimiz yıla oranla arttı. 2016 Mart ayı itibari ile 5 bin 218 çocuğa bakılan 87 Çocuk Evi Sitesi bulunurken bu sayı 2017 Ağustos itibari ile 101 oldu. Bu kurumlarda kalan çocuk sayısı da 5 bin 937’ye yükseldi. Türkiye genelinde bin 189 Çocuk Evi’nde kalan çocuk sayısı ise 5 bin 753. Ankara’daki Çocuk Evi Sitesi’nde ise kurumun kapasitesinin üzerinde çocuk kalıyor. Personelin yeterli olmadığı bu yerlerde kapasitenin üzerinde çocuğun kalması yeni mağduriyetleri de beraberinde getireceği düşüncesini akıllara getiriyor.
RAHMİYE BOZKURT: SÖZLEŞMELİ PERSONEL ALINMAMALI
Kurumlarda kalan çocukların bakımı ise bir kısmı sözleşmeli olan 12 bin 857 personele ait. Sosyal Hizmetleri Merkez Yönetmeliği kapsamında ‘sosyal çalışma görevlisi’ tanımı yapılan bu kişiler, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, psikoloji, sosyoloji, çocuk gelişimi, öğretmenlik, aile ve tüketici birimleri ve sosyal hizmet alanında eğitim veren kurumlardan mezun meslek gruplarını içeriyor. Bakanlık, personele periyodik olarak eğitim verildiğini belirtiyor.
Ancak Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği Başkanı Rahmiye Bozkurt’a göre ne eğitimler yeterli ne de personel alımı doğru yapılıyor. Bozkurt, “Personel çocukların yüksek yararı gözetilerek ve liyakat sistemi ile atanmalı. Hizmet içi eğitimler zaman zaman yapılır ancak buna sınır koymamak lazım. Kurumlarda çalışan personellerin hangi kriterlerden geçtiği, hangi eğitimleri aldıkları, görevlerini nasıl yaptıkları ya da nasıl yapmadıkları konusunda araştırma yapılmalı ve bu konuda kamu bilgilendirilmeli. Ama ne yazık ki biz bunları bilemiyoruz. Aile Bakanlığı’nın denetim yapıp yapmadığını bilmiyoruz. Ayrıca bu tür yerlerde sözleşmeli personel de olmamalı, personel sirkülasyonu artmamalı. Çocuk tam size güvendiğinde personel değişimi olması çocuğun güven ve bağlanma duygularını olumsuz etkiler” değerlendirmesinde bulundu.
“VAKIFLAR BÜYÜK RİSK”
Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nden Avukat Şahin Antakyalıoğlu
Muradiye Vakfı ile bakanlığın yaptığı protokol kapsamında sadece Ankara genelinde 31 Çocuk Evi açıldı. Koruma altına alınan çocukların kaldığı bu evler ile ilgili de uzmanlar endişeli. Bozkurt, bakanlığın bazı vakıflara Çocuk Evi açma izni vermesini de eleştiriyor. “Çocuklar bütün hesaplardan uzak yetiştirilmeli, insan olmanın temel haklarından faydalanmalıdır” diyen Bozkurt, koruma altındaki çocukların vakıflara emanet edilmesinden doğan riskleri ve keyfiyetleri kontrol etmenin zor olacağı görüşünde.
MAĞDURİYETİN BİR BAŞKA ADI:YARGI
Yaşadıkları istismar ve ihmaller nedeniyle mahkeme heyeti karşısına çıkan çocuklar bu süreçte de yargı nedeniyle başka mağduriyetler yaşıyor. Adalet Bakanlığı’nın 2016 verilerine göre çocuklara yönelik cinsel istismar dosyalarının 21 bin 189’unda karar çıktı. Sanıkların yüzde 58,8’i ise mahkum oldu. Ancak çocuk davaları konusunda çalışan Ankara Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nden Avukat Şahin Antakyalıoğlu, mahkeme başkanlarının kendi dünya görüşlerine göre karar verdiğini, kararlarda birlik olmadığı görüşünde. Çocuk Koruma Kanunu için “Kanunun sadece adı var” ifadesini kullanan Antakyalıoğlu mevzuatlardaki eksiklikleri şöyle sıralıyor:
“Mevzuatta çocuğa yönelik istismar ya da ihmal türleri tam olarak tanımlanmış değil. Cinsel istismar tanımı var ancak duygusal istismar tanımı yok. Çocuk yaşta evlilik tanımı yok. Şiddet tanımı net değil. Örneğin bir çocuğun saçına sakız yapıştıran bir öğretmene ne ceza verilecek? Bir mahkeme bunu hakaret olarak değerlendirdi. Ama bu hakimin takdiri. Çocuğun kulağını çekmek, karanlık odaya hapsetmek gibi durumlarla ilgili hakimler kendi dünya görüşleri doğrultusunda, hukuk dışı kararlar verebiliyor. Çocuklar için tüm yönleriyle ayrıntılı, kapsayıcı tanımlamalar yapılmalı. Fiillerin kategorize edilmesi gerekir. Çocuğu koruyucu, kollayıcı, destekleyici tedbirler alınmalı. Bunları ihlal edenlerle ilgili daha sert düzenlemeler, daha sıkı denetimler olmalı.”
“FARKINDALIK ARTTIKÇA DAVALAR ARTIYOR”
Çocuklara yönelik her türlü ihmal ve istismarın aslında her dönemde fazla olduğu ancak ailelerde farkındalık arttıkça davaların çoğaldığını, böylece olayların görünürleştiğini söyleyen Antakyalıoğlu, “Ancak etkili bir koruma sistemi verilmez ise aileler ‘başvurdular da ne oldu, sadece aile ve çocuk deşifre oldu’ gibi düşüncelerle yargı yoluna gitmeyebiliyor. Bu gibi endişeleri olan aileler baroların Çocuk Hakları Merkezi’nden tüm süreç için destek alabilirler” diyerek davaların sonuçlanmasında hukuki desteğin önemli olduğuna da vurgu yapıyor.
Çocukların ve uzmanların anlatımları, devletin bakmakla yükümlü olduğu çocukların ne kadar korunduğuna dair büyük bir soru işareti oluşturuyor.