Geçen gün Diyarbakır’da askeri birliğe ait sahada bayrak direğinden indirildi. Olayı görüp duyunca insanın tüyleri diken diken oluyor. Bu ne cesaret… Neler oluyor veya neler olacak? İçişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada; ‘Diyarbakır 2'nci Hava Kuvveti Komutanlığı garnizon sahasındaki bayrak indirme olayına ilişkin İçişleri Bakanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığınca soruşturma başlatıldı. Dış güvenlikten sorumlu 2 güvenlik görevlisi, görevden uzaklaştırıldı’ denildi. Denildi de yeterli mi?
Olay hayli ilginç… Diyarbakır'da 2. Hava Kuvveti Komutanlığı'nın arka kapısının olduğu bölgedeki duvardan atlayan 2 kişi kışla içinde direkteki Türk Bayrağı'nı indiriyor. Askeri yetkililer, bayrağı indiren çocuk olduğu için asker hassasiyet göstermiş. İki el uyarı ateşiyle yetinmiş, diyor. Ne çocuğu… Görüntülerde kazık gibi birisi olduğu gayet net görülüyor.
Şanlı ordumuzun kıymetli mensupları… Olay böyle basit bir açıklamayla mı geçiştirilecek… Biraz uyanık olalım. Resmen utanç vesilesi... Askeriyeye kadar girmiş ve nasıl oluyor da bayrak yerine kadar gidebiliyor bir tane bile gören, engelleyen yok. Yazıklar olsun… Güvenlik görevlisini neden görevden aldınız…
O görevli, teröristi öldürseydi suçlu olacak, saldırsa şehit olacaktı… Askerin tek görevi vardır, o da bayrağı indirtmemek. Onu da yapamıyorsan bırak git. Bayrağını koruyacak çok insan var bu ülkede… Kendi toprağında kendi korumasında kendi bayrağını koruyamayan bir ordu durumuna düşmeyelim…
Gelelim madalyonun diğer yüzüne… Güneydoğu, herkesin bildiği gibi yıllardır uyuşturucunun merkezi… Şimdilerde buralarda alınan güvenlik önlemleri, karakol, kalekol inşaları ile ekmekleri kesiliyor. Yani yaşam damarları kesiliyor bu insanların. Türkiye-Irak sınırı ve kaçakçılar, Cumhuriyet kuruluşundan beri var olan gerçekler…
Aslında var ama yok. Aslında sağır sultan bile biliyor o sınırların kaçak geçildiğini, ama bilmezlikten geliniyor. Ta ki Ortasu Köyü’nde kaçakçılık yapan 34 kişi uçaklar tarafından bombalanıp öldürülene kadar bu şekildeydi. Olayın ardından harekete geçen hükümet, bölgeye yeni sınır kapıları açmaya karar verdi. Bu karar köylüleri sevindirdi. “Hiç olmazsa rahat rahat gider geliriz” diyor şimdi köylüler ve, “Yoksa değil 34, bin kişi de ölse, burada kaçakçılık bitmez. Çünkü başka geçim kaynağı yok” diyor.
Hatta onlar kaçakçılık demiyor, ‘kervan’ diye tabir ediyorlar. Kaçakçılık yolunu hem ticaret için, hem de bölgedeki hısım akrabalarını ziyarete gitmek için kullanıyorlar. Bu gerçek değişmiyor ve değişmeyecek de… Ancak bölgeye yapılması planlanan 3 yeni sınır kapısının bunu bir nebze olsun değiştirmesi bekleniyor.
Köylüler için sınır geçmek, İstanbul’da yaşayan biri için işlek bir caddede karşıdan karşıya geçmekten daha az tehlikeli. Kaçakçıların ifadesine göre, bu zorlu mesleğin kazanç açısından hiçbir getirisi yok ancak yine de ‘işsizlikten bir kaçış’ olarak görülüyor.
İnsan hakları örgütleri, sınır kaçakçılığını gündemde tutuyor ve kaçakçılara yönelik işlenen insan hakları ihlallerini sıkça vurguluyor. Bu örgütler, İran-Irak sınırında yaşanan kaçakçılık olaylarında ölen, yaralanan veya gözaltına alınanların sayısının ise tam olarak belirleyemediklerini ifade ediyor. Kaçakçılar, genellikle İran’daki fiyatlarına oranla Irak Kürdistan’ında daha ucuza satın almış oldukları çay, şeker ve yağ gibi gıda maddeleri taşıyor. Kaçakçılar bazen bu malları katırlara yükleyerek sınırı geçiyorlar, bazen ise araçlarla tehlikeli yollardan geçerek İran'ın farklı kentlerindeki pazarlara taşıyorlar.
Coğrafyaya baktığımızda gerçekten bir çaresizlik göze çarpıyor. Tarım yapılabilecek bir metrekare arazi yok. Hayvancılık yapılamıyor. Her ev birkaç keçi besliyor sadece, onlar da günlük ihtiyaçlar için. ‘Hayvancılık yapsak ne olacak? Sütü kime satacağız?’ diyor köylü… Haksız da değiller… Türkiye’nin Irak’la tek bağlantı noktası Habur Sınır Kapısı. Bu kapı on binlerce kişiye gelir kaynağı durumunda.
Ancak Habur’un nimetlerinden sadece güzergah üzerinde yaşayanlar yararlanabiliyor. Yeni yapılacak sınır kapılarıyla hem kaçakçılığın sınır ticaretine dönüşeceği, hem de dağ köylülerinin bunun nimetlerinden yararlanabileceği görüşü bölge insanında hakim durumda… Haklılık payı yüksek. Zira Habur olmadan önce, bölgede sınır ticareti kaçak yollardan yapılıyordu.
Şimdi ise yasal ve on binlerce kişiye ekmek sağlıyor. Türk bayrağı dışında rengini, milletinin kanından almış başka bir bayrak yoktur. Askeri olarak bayrak ve sancağına hakaret edilmesine göz yummak, en büyük milli şerefsizlik olarak kabul edilmiş, tarihte bayrağa hakaret, padişaha ve devlete hakaret suçu ile ayni derecede tutulmuştur. Bayrağın kutsallığı, savaş meydanında en yüksek derecesini bulur, bayrağı yere düşürmemek için en yüksek rütbeli askerlerin dahi en küçük bir tereddüt göstermeden şehitliği göze aldıkları görülürdü.
Gelinen durumun şerefi, hükümetin ve iktidar partisinin tüm yöneticilerine, Genelkurmay Başkanı’na, açılım düzeni içinde yer alan başta malum sendikacılar ve onların üyeleri ile olan biteni görmezden gelip iktidara güç ve kuvvet sağlamaya devam eden halkımıza aittir.
Özlü söz: GEREĞİNDEN FAZLA MERHAMET, VATANA İHANETTİR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK