Şiirlerin, şarkıların kenti, Türkiye'nin vitrini İstanbul, artık olsa olsa korku filmlerine ilham verebilir. Asayişten sorumlu olanlar İstanbul'un öteki büyük dünya kentleri arasında cennet sayılacağını iddia ediyorlar ama kendilerini kandırıyorlar.
Gelsinler de bunu mafyanın haraca kestiği insanlara, tecavüze uğrayan kadınlara, evinde katliama uğrayan ailelere, adım başı "madde bağımlısıyım" diyenler tarafından yolu kesilip tehdit edilenlere ve kapkaççıya çantasını kaptırdığı halde canını kurtardığı için sevinen vatandaşlara anlatsınlar… İstanbul artık bir kanun tanımayanların yaşadığı bir şehir haline geldi.
Adeta korku kenti... Megakentte, eline silahı bıçağı alan sudan bahanelerle adam öldürüyor. Kimi öz kardeşini, kimi arkadaşını, kimi tanımadığı birini gözünü kırpmadan vurabiliyor. Çocuklar tecavüz edilip öldürülüyor…
Sonuçta İstanbullu kendilerini güvende hissetmiyor. Tehlike her yerde… Tinerciler, özellikle Beyoğlu’nda kol geziyor…
Şimdi bir de Suriyeli hırsız, uğursuz ve dilenciler ortaya çıktı. Resmen yolda önünüzü kesip para istiyorlar… Üsküdar Üniversitesi Şiddet Araştırmaları Merkezi (ŞİDAM) tarafından yapılan “Türkiye’nin Suç Haritası” araştırmasına göre Türkiye’deki suçlu sayısının da her geçen gün artığı vurgulandı. ŞİDAM tarafından yapılan açıklama şöyle; “Özellikle Türkiye ortalamasının üzerinde bulunan Marmara Bölgesi’ndeki artışlar alarm veriyor. Bunlar arasında şahsa yönelik şiddet, mala karşı şiddet, cinsel suçlar, madde bağımlılığı ve aile içi şiddet ilk sırada yer alıyor...
Sıkıntıların günden güne artış gösterdiği şehirde, vatandaşlar da tepkilerini daha çok gösterir hale geldi. Nasıl olsa af çıkıyor düşüncesi içindeler, cezalar yetersiz… Adalet var ama yok gibi… Açlıktan bir simit çalan, kasaları soyandan fazla yatıyor… Ve de adaletin zafiyetinden herkes kendi işini kendi görür oldu… Çeteler sokaklarda çatışıyor. Kuyumcu, market soygunları aldı başını gidiyor…
Vatandaşı ev, işyeri ve otolarında hedef alan hırsızlık olayları belirgin bir şekilde arttı. Koruyucu değil önleyici tedbirler alınması gerekiyor. Suç işlendikten sonra değil, işlenmeden önce tedbir alınması lazım… Aile, akrabalık ve komşuluk kavramlarının değişmesi, mahalle ve alışveriş mekânlarının yabancılaşması burada en önemli faktör. Erdem ve ahlak değerlerinde çocukların çevreyi örnek alma şansı azalmış durumda…Toplumdaki bozulmanın ilk belirtileri çocukta ortaya çıkıyor…
Boşanmış aileler, şiddet mağduru çocuklar, istismara uğrayan çocuklar toplumsal rehabilitasyon kanallarının tıkalı olması nedeniyle potansiyel suçlu haline geliyor. Yine suç işleyen ve cezaevine düşen ancak rehabilite edilmeyen, suçlularla aynı ortamda cezaevine konulan çocuklar suça bağımlı geliyor. Ayrıca çocuklarla ilgili kurumlar arasında işbirliği olmaması ve suça şahit olanların ihbar etmekten korkması, çocuk suçlarıyla mücadeleyi olumsuz etkiliyor.