Fiyat artışlarının önlenemez yükselişinin de bir sınırı
vardı ve bu durum nihayet konut satışlarını tıkamaya başladı. Bu tıkanıklık ilk
kez, faiz oranlarından bağımsız olarak, 2005 yılı sonlarında aşırı fiyatlanmış
konut projelerinde ortaya çıkmaya başladı.
2006'ın Mayıs ayından itibaren artmaya başlayan faiz
oranları, konut satışlarındaki tıkanıklığı arttırmaya devam etti. Ancak, bu
süreçte yeri, niteliği ve fiyatı uygun olan projelerin satışlarını
sürdürdükleri görüldü. Bu dönemde talep, küçük konutlara yönelmeye başladı.
Ancak faiz oranlarındaki yükselmenin devam etmesi, kredili konut satışlarını ve
talebi daraltan bir faktör olmayı sürdürdü.
Üç yıllık daralmanın ardından konut kredi faiz oranlarının
düşmeye başlaması ile konut satışları yine hız kazanmaya başladı. Konut
piyasalarının nasıl gelişeceğinin, nasıl şekillendirileceğinin göstergesi,
mevcut durumun gerçekçi olarak saptanmasından geçmektedir.
Niteliksiz, depreme dayanıksız, ruhsatsız konutların
yenilenme gereksinimi, ciddi bir konut talebi yaratmaktadır. Türkiye İstatistik
Kurumu verilerine bakıldığında, ülkemizdeki konut gelişim potansiyelinin ne
denli güçlü olduğu açıkça görülecektir.
Türkiye'de 15
milyonluk hane halkının %68'i,
İstanbul'da da 2,5 milyonluk hane halkının %58'i ev sahibidir. Türkiye
genelinde yılda 636.000, İstanbul'da 96.000 çift evleniyor. Bu evliliklerin
yaklaşık %90'ı ilk kez yapılıyor.
Türkiye genelinde bir yıl içerisinde ortalama 93.000,
İstanbul'da 20.000 çift boşanıyor. Türkiye genelinde yılda 210.000, İstanbul'da
50.000 kişi ölüyor. Bu demektir ki, Türkiye'de konut sektörü ayakta kalmak ve
hızını kesmeden etkinliğini sürdürmek zorundadır.
Bu güçlü sektörün, geçici de olsa duraksama geçirmemesi için
sektörün bütün oyuncularının, üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi
gerekmektedir. Yılda yaklaşık 600.000 konut açığının bulunduğu ve bu konutları
alabilme gücüne sahip insanların oranının ancak % 20 olduğu unutmayarak
çözümler üretilmelidir.