Röportaj: Nezahat Göçmen
Arka fonda gelen nefis Duman şarkısı, gezegenin bir yerinde, At üstünde Atatürk tablosunda fırça darbelerine ahenk katarak coşkuyla çizen, renkleri birbirine katan bir sanatçı görürseniz işte O ORHAN CEBRAİLOĞLU’dur. Halen Konya Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Orhan Cebrailoğlu ile şarkısının sesini kıstık ve başladık renk cümbüşünde sohbetimize…6 Şubat 2014 Perşembe günü gerçekleşen “Mor Salkımın Güncesi” isimli resim Serginizi izlemek için geldim. O gün hepimiz mor ve mora yakın renkler giyinmiştik. Kendimizle yüzleştik. Mor bir tutkunun büyüsü ile tanıştık. Duygular, tutkular, ümitleri ve hayal kırıklıkları kol kolaydı.
Kimdir Orhan Cebrailoğlu?
-1970 yılında Azerbaycan Gence’de seslerle sözlerle renklerle dünyaya geldim. Doğduğum gün başladı sanat yolculuğum. Ressam ailesinde doğdum, büyüdüm. Rahmetli babam da ressamdı. Yeteneğimi babam sayesinde keşfettim. Gözümü açtığımdan beri sanat ortamındayım. Çocukluk yıllarımda da babamın arkadaşları toplanıp çizdiklerimi değerlendirmeye başladılar. “Mutlaka resme yönelmelisin, bunu devam ettirmelisin.” diye söyleyerek beni sanatla yakınlaştırdılar. Daha sonra babam beni Güzel Sanatlar Derneği’ne kayıt ettirdi. Okul ve derneği bir arada götürdüm. Güzel Sanatlar Lisesi’nde okuyarak kendimi geliştirdim. 1992 yılında lisans eğitimini Bakü Devlet Güzel Sanatlar Fakültesinde bitirdim. Konya Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Resim Bölümünde 1998'de yüksek lisansımı, 2006 yılında doktoramı tamamladım. Selçuk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde 2006 yılında Yardımcı Doçent, 2012'de ise Doçent unvanı aldım.
Atatürk’ün at üzerindeki tablosunu yaparken neler hissettiniz? Hangi duygularla yaptınız?
-Türk halkına örnek liderliği, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışı ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır. Kötü halde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye’nin doğması, yeni Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan etmesi ve o zamandan beri koruması, Atatürk’ ün Türk halkının emeğidir. Şüphesiz ki, Türkiye’ de giriştiği derin ve geniş inkılaplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur. Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk birçok alanda olduğu gibi sanata da önem ve değer vermiştir. İnsanlığı ileri götürecek yetenekleri güçlendirmek istemiştir. Bunlar o yıllarda atılan çok önemli adımlardır. Ve bu adımlar devrimleri oluşturmuştur. Bu yüzdendir ki Atatürk dünya üzerinde bir değere sahiptir. Milli duygularla Atatürk’ün Sakarya adlı atı ile yapmış olduğum tablosu ise istek üzerine bir çalışmadır. Selçuk Üniversitesinde bulunmaktadır. Orijinali ise Anıtkabir’dedir.
Eserlerinizi doğu sanatlarından ve özellikle minyatür geleneğinden yola çıkarak batı tekniği ile yorumladınız. Sizi bu tekniklerle üretime yönlendiren duygularınız?
-Usta bir taş ustası gibi renklerle oynadım. Renkler arasında kendimi çok güçlü hissediyorum. Büyülü müzik işliğinde ruhum yerinde durmuyor. Zaman zaman çok keskin ve katı olduğunu düşündüğüm Charles Baudelaire “Kötülük Çiçekleri” yayınlanalı 151 yıl oldu. Muhteşem olduğuna inandığım Baudler’in bir şiirinden alıntı ile cevap vermek istiyorum.
“Bu çok ağır yükü kaldırmak için/sendeki o cesaret gerek!/Nice ürün vermek istiyor yürek,/Sanat uzun… Ya zaman?
Renk katmanları, fırça spatula kullanma tekniği ile müzik, dans ve renkleri aynı platformda harmanlıyorsunuz. Cevheri nedir bu sanatın?
-Sanat, toplumların kültürel değişiminin ve gelişiminin en temel unsurlarından birisi olarak varlığını sürdürüyor. Sanatın özel bir diyalektiği olduğuna dikkati çekmek istiyorum. Sergilerimde “Felsefi kavramların sanatsal yansımalarını görürsünüz. O açıdan değerlendirilmeli sergilerim. Eserlerimin ana teması diyalektik oluşumun sürecindeki sanatçının karşılaşabileceği iç ve dış devinimler, özellikle de objeden subjeye, subjeden objeye giden oluşun sürecinin ifadeleridir.
Resimlerini çözümlemek nasıl bir şeydir?
-Sanatın bireylerin ve toplumların varlık gösterdiği her alanda bir farkına varma durumudur. Gençlik yıllarımda klasik batı resmi eğitimi paralelinde, köklerini halı ve kilim sanatından, nakışlardan alan 10 yılı aşkın bir süre, yoğun araştırmaya ve incelemelere dayanan irili ufaklı yüzlerce eskiz, kompozisyon, birim tekrarı eksenli çalışmalar yaptım. Bu çalışmaların geleneği taklit etmekten öte, onu çağdaş sanat anlayışıyla yeniden üretmekten ibarettir. Ardından bir 10 yıl daha doğu sanatının göz bebeği sayılan zengin minyatürler tutkum haline gelmiştir. Minyatür dilinin saf renkleri, ışık-gölge ve perspektiften arındırılmış biçimlendirme dili, kaynağını doğu mistisizminden, divan edebiyatından alan konuları, girift kompozisyon kurguları resimlerimin yapısal-plastik temellerini oluşturdu. Resimlerimin sanatsal ve felsefi yapısı bu kavramları bilmeden çözümlenemez.
Tuval önünde duygularla yol alırken sonuca giden yolu anlat bize…
-Eserlerimi önce tuval üzerinde boyaları kuralsız ve fütursuz bir şekilde dağıtarak yapıyorum. Sıçratarak, akıtarak, karıştırarak ardından sanki bu entropiye, aşkla yani düzenle dur diyorum. Kendi dağıttıklarımı, sükûnete, nizama, ahenge, birliğe çağırarak yeniden biçimlendiriyorum. Ardından kılı kırk yararcasına küçük dokunuşlar, ince ayarlamalarla bu süreci taçlandırıyorum. Sanat toplumun kültürel gelişimini sağlar. Gözüken dünya ile değil kavranan dünya ile çalışmalarımın içeriği ve ana teması bu şekildedir. Resim yapmak benim için yaşam tarzı, algılama biçimi ve kendimi ifade etme biçimimdir.
Müzik ve tualleri buluşturuyorum. En sevdiklerimden biri olan Pearl Fisher's sonatı. Derin düşüncelere dalan ve o deryanın incilerinin içsel seyranındaki bilge kişi.
Mevlana ve siz desem…
-Mevlana bir okyanus, biz bir damla misali…
Ruhsal Taşkınlık yaşadığın tablo var mıdır?
-Doğanın arkasında bulunan geometri; yapısal güzelliğin bir parçası olarak yaşanmaktadır. Ölçü ve sayıya dayanan ince bir harmoni nesne biçim ve resim biçimi kuşatıcı bir kurallığı ile belli bir bütüne götürmesini bilir. Bu geometri ile resim, kendine has bir yapı olarak kurulur. Buradan nesnelere ait bir nitelik çıkarılacak olursa, o zaman geri yalnızca geometrik bir düzen kalır. Böylece resim ifade karakterini kaybeder ve yapısal bir karakter elde eder. İşte bu yapı ve bu yapıya bağlı harmoni ’de resim içeriğini ve özgün güzelliğini elde eder.
Sanatsal bir yapıtın bir resmin yaratıcılık süreci ise kendisi içinde bir taşkınlık halidir. Bir sanat eserinin yapım süreci değişik evrelerden geçer. Kimi zaman sancılı ve beklentili, kimi zaman ise su gibi, hafif bir meltem gibi nereye akacağını, nereye eseceğini bilendir. Bu sanatçının yapacağı eserin duyusal hazırlığı, felsefi derinliği ile ilgilidir. Taşkınlık hali ise sanatçının bu iki bahsi geçen eylemin oluşumunda ortaya çıkar ve gerçekleşir. Benim eserlerimin genelde hepsi yeniden başlayan bir serüvendir.
Tablolarınızı seyrettiğinizde ne düşünüyorsunuz?
-Bir sanatçı olarak kendi tablolarımı başkalarının gözüyle bakmayı çok seviyorum. Başkaların da uyandırdığı hisleri, kendilerinden bir şeyler bulmalarını, her bakan kişiye farklı dünyaların kapılarını açtığını görmek ayrı bir zevk veriyor. Ve kendim ise tablolarımın karşısına geçip saatlerce onları izleyebilirim. Kendi tablolarımın en iyi izleyicisi benimdir. Çünkü sanat eseri yukarıda dediğimiz gibi taşkınlık hali ile oraya çıktığı için benim kendime de yeni süprizler sunmaktadır. Bu hem fikirsel, bazen hem duygusal, bazen de olaylarla ilgilidir. Her tablo bana sunduğu yenilikler ve süprizlerle doludur.
İzler bıraktığın bu sonsuz derinlikte, hayatta sizi korkutan nedir?
-Bazı insanlar yalnız kalmaktan, anlaşılmamaktan korkar, bazıları maddi imkanın yetersizliğinden korkar buna benzer korkular dünyevi korkulardır. Bir sanatçı olarak da benim de içsel korkularım vardır. Bu korkular bir sanatçı olarak kendimi tekrara düşme korkusu, ruhumun katmanlarına ulaşamamak korku, iç sesimi duyamama korkusu ve kendimle bütünleşememe korkusudur.
Ulusal ve uluslararası çalışmalarınızdan bahsedelim.
-Yurtiçi ve yurtdışında sayısını hatırlamadığım karma sergiye katıldım. Uluslararası Kişisel Sergilerim oldu.2008 “Tarihi Gazi Mehmet Paşa Hamamı” sanat galerisi , Prizren-Kosova2008 “Orfeos 20” sanat galerisi, Xanthi, Yunanistan Güzel Sanatlar Eseri Sahipleri Meslek Birliği ve Dünya Sanatlar Akademisi Üyesiyim. 2010 yılında "I. International Mevlana Art Days-Konya", 2011'de "I. International Science, Cultureand Art Days-KTO Karatay University-Konya", 2012 yılında "International Meeting of TurkishandArabianArtists-KTO Karatay University-Konya ve 2012'de "II. International Science, Cultureand Art Days-KTO Karatay University-Konya" etkinliklerinin küratörlüğünü üstlendim.
Kişisel Sergileri tek tek söylersem sayfalar yetmez. 2008 yılında Prizren Kosova'da Tarihi Gazi Mehmet Paşa Hamamı Sanat Galerisinde ve aynı yıl Yunanistan Xanthi'deOrfeos 20 Sanat Galerisi ve 1992-2016 yılları arasında Konya, İzmir, Antalya, Ankara ve İstanbul'da 20 kişisel sergi açtım. Güzel Sanatlar Eseri Sahipleri Meslek Birliği ve Dünya Sanatlar Akademisi Üyesiyim. 2010 yılında "I. International Mevlana Art Days-Konya", 2011'de "I. International Science, Cultureand Art Days-KTO Karatay University-Konya", 2012 yılında "International Meeting of TurkishandArabianArtists-KTO Karatay University-Konya ve 2012'de "II. International Science, Cultureand Art Days-KTO Karatay University-Konya" etkinliklerinin küratörlüğünü üstlendim.
En son Taşkent Özbekistan Sanat Çalıştayında müthiş bir performans sergilediniz. Donanım ve kendini aşma bu olsa gerek. Çalıştay ile ilgili duygu ve düşüncelerin nelerdir?
-Özbekistan Taşkent Semerkant’ da performans yapmak benim çocukluk hayalimdi. Ve bunu gerçekleştirdim. Semerkant’ da olan kültürel abideler Türk-İslam sanatının en doruk noktalarıdır. Arınmış salt soyut sanatın en güzel örneklerindendir; Semerkant’da ki mimari abideler. Dolayısı ile böyle yüksek soyuta ulaşmış kültür içerisinde performans yapmak, sanat yapmak bir sanatçı olarak benim en büyük hayallerimden biriydi ve bunu gerçekleştirdim. Özellikle Özbekistan’ın tanınmış modern dans gruplarıyla yapmış olduğumuz performans Özbekistan medyasında sanat camiasında ses getirmiştir. Dansçıların ve benim performansım Özbek spirütüel ezgisiyle, sanat anlayışımı dansçıların kalegrofisi ile bütününde bir çalışma ortaya çıktı. Bu da Özbekistan sanat gündeminde bir konu olmuştur.
Melankoli Alegoriası adlı tabloyu hangi ruh hali ile yaptınız?
-Ben resimlerimi salt teknik olarak çözümlemenin dışında bir dışa vurum olarak nitelendiriyorum. Özellikle kendimi süreçsel olarak değerlendirmek gerekirse dışa vurumcu bir yaklaşımla kimi zaman soyut kimi zaman figüratif bir anlayışla yeniden yorumlamalarda bulundum. Son dönemlerde çalışmalarımı yeni bir boyut sürecine taşıyarak non-figüratif soyutlamaların yanı sıra zengin renk cümbüşleriyle derinleştiğim üretimlerimi yeni bir boyut aracılığı ile izleyiciye sunmaktayım. Özellikle resimlerimde bireysel olarak geliştirdiğim teknikler ile renk katmanlarına üç boyutluluk kazandırmaya çalışmaktayım.
Melankoli Alegoriyasına gelir isek, benim uzun süre divan edebiyatını incelemem ile ilgili bir süreçtir. Özellikle Fuzuli’nin eserlerini, büyük şair düşünür Fuzuli’nin eserlerini okurken, incelerken ordan aldığım duygularla ilgili bir Alegoridir. Fuzulinin eserlerinde ki yoğun yalnızlık hissi, keder, sonsuzluğa ulaşma isteği beni etkileyen duygulardır. Bütün bunlarda Melankoli Alogoriyası isimli çalışmamın bir serisini oluşturmuştur.
Kişiliğimin parçası dediğiniz tablolarınızı gelecek nesillere nasıl aktarmayı düşünüyorsunuz?
-Bu bir sanat eğitimi meselesidir. Sanatı destekleyen kurumların ilgisidir. Müzecilik merkezlerini ilgilendiren bir olgudur. Değerlerimize sahip çıkıp gelecek nesillere kültürümüzü, geçmişten gelen miraslarımızı, sanatımızı bu ve benzeri kuruluşlarla yapabiliriz.
****
Sevgili Orhan Cebrailoğlu… Resimler elinizden hangi teknikle çıkarsa çıksın hepsi muhteşem. Bin bir ışıkla renklerle bezenmiş ömrünüz uzun olsun. Türk ve dünya kültürüne katkınız için sonsuz teşekkürler.