Yoksulluk raporu hazırlama kapsamında; Nişantepe ve Taşdelen’de insanlarla konuşan Hacer Foggo, ‘’Birçok aile kira ödeyemiyor, ev sahibi kapıda bekliyor. Taşdelen'de kağıt toplayan bir vatandaş, Belediyeden ayda 400 lira yardım aldığını, ödediği kiranın ise 700 lira olduğunu söyledi. İstanbul’un en yoksul mahallelerinden Çekmeköy Nişantepe ve Taşdelen’de konuşulan kişilerden, yüzde 64’ü kirada otururken, yüzde 26’sı ev sahibi ya da oturduğu eve kira ödemiyor.. Kira ödeyenlerin yüzde 38’inin gelir elde edemedikleri için evlerinden çıkarılma riski bulunuyor.
Derin Yoksulluk Ağı’ndan Hacer Foggo, konuya ilişkin şunları söyledi:
KARINLARINI ÇÖPTEN DOYURUYORLAR
Taşdelen’de büyük bir cadde… Saat 13.30’da bir süpermarketin önünde duruyoruz. Market çalışanı sebze, meyve reyonunda bozulmuş, buruşmuş patatesi, muzu, portakalı, soğanı, yeşilliği, kiviyi çöpe atıyor. Hemen ardından birkaç kişi geliyor, çöpe kafasını sokuyor ve torbasını dolduruyor. Gülcan, gencecik bir kadın, iki çocuğuyla geliyor buraya. Kocasından uzun yıllar şiddet görmüş, ayrılmışlar ama boşanmamışlar. Tabii ki rahatı yok, daha iki gün önce kocası oturduğu barakanın camını indirivermiş. Ona en büyük acıyı evlatlarının karnını doyuramamak veriyor. Küçük oğlunu kucağına alıyor, konteynırın içine bırakıyor, eline de bir torba iliştiriyor. Çocuk alışmış; patatesi, muzu, soğanı dolduruyor. Dolduruyor derken, dikkatimi çekti, her gelen az az alıp gidiyor, sanki başka bir aç insanın hakkını yemek istemiyor… Sonra tanışıyoruz, bizi evine davet ediyor. “Bak” diyor, “bu mahallede çocuk büyütüyorum ben, uyuşturucu içeni, suçlusu… Korkuyorum… Evlatlarım doysun istiyorum, okusun istiyorum. Televizyonda gördü, bir aydır çilek istiyor evladım.” Bir çocuğunu mendil satarak büyütmüş, sonra ikinci çocuk olmuş, şimdi evde ikisine bakıyor. Belediyeden ayda 400 lira yardım alıyor, ödediği kira 700 lira… Oradan buradan tamamlıyor, yiyeceğini de elinden tuttuğu iki çocuğuyla market önündeki konteynırlara dalıp çöpten çıkarıyor. Bozuk olan taraflarını kesip atıyor, geriye artık ne kalırsa onu yiyorlar…
Bir yandan “Sıkıntımızı duyurun” diyor Gülcan, çöp konteynırına indirdiği büyük oğlunu “Sağdaki patatesi al, şurada duran portakalı al” diye yönlendiriyor. Her gelen az az alıp gidiyor, sanki başka bir aç insanın hakkını yemek istemiyor…