Yazar Esin Sayar, altıncı kitabında okurlarını yine eşsiz bir yolculuğa çıkartıyor. Gerilim, gizem ve duygularla yüklü “Elveda Ey Duygularım ” raflardaki yerini aldı.
HER AŞK MUTLU SON İSTER!
Eşi ve kızıyla birlikte yılın yarısını Milano’da, yarısını da İstanbul Burgazada’da geçiren Metin, o bahar sabahında gazetede okuduğu haberle beyninden vurulmuşa döner. Yıllardır kalbinde gömülü̈ tuttuğu kadın, aniden hastanelik olmuştur. O andan itibaren artık herkes diken üstündedir… Polisin şüphe üzerine açtığı soruşturma sürerken, Metin de kendi geçmişini yeniden gözden geçirmek zorunda kalacaktır. Üstelik hayatını altüst edecek gerçeklere rağmen…
Elveda Ey Duygularım, iki âşığın türlü̈ türlü̈ entrikayla gasp edilmiş hayatının, “insan, insana yapmaz” denilecek kötülüklerin gölgesinde kalmış bir aşkın gizem, gerilim ve duygu yüklü̈ öyküsüdür.
Esin Sayar “Romanım, söz ettiğiniz gibi duygusal bir aşk hikayesi anlatıyor ama kötülüğün galip gelmek için kurduğu ölüme kadar uzanan entrikalar, olayların peşini bırakmayan inatçı bir komiser ve başka sürprizler de var elbette.” Diyor. İlgi ile okuyacağınız kitabı bir de eserin sahibi Esin Sayar’dan dinleyelim..
Altıncı kitabınız da basıldı. Duygularınızı öğrenebilir miyiz?
Altıncı kitabımı, altıncı çocuğum olarak değerlendiriyorum. Nasıl ki bir anne için her çocuğu özeldir ama hepsini sever; ben de altıncı çocuğumu, yani son romanımı okurlarıma tanıtmanın heyecanını yaşıyorum.
Romanınız, adından da anlaşılacağı üzere duygusal bir hikaye üzerine kurgulanmış. Bize biraz söz eder misiniz?
Roman dünyamız, aşkın her durumda galebe çaldığı hikayelerin örnekleriyle dolu. Bir açıdan baktığımızda öyle de; âşık, mâşuku için her şeyi göze alır: Ferhat, Şirin için dağları deler; Kerem, Aslı için durmaksızın yanar… Bu romanımda ben, farklı bir yaklaşım sergiledim. Hareket noktası şu oldu: Âşık olan kişi, ya aşkı ile vicdanı arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsa nasıl bir bedelle karşı karşıya kalır? Dolayısıyla romanım, güçlü bir aşk hikayesi ile bu aşka bencilce kurulan bir tuzağa düşen, iyi niyetli roman kahramanımın vicdanı yönünde verdiği kararının sonuçlarını anlatıyor.
Bu arada hemen hatırlatayım: Romanım, söz ettiğiniz gibi duygusal bir aşk hikayesi anlatıyor ama kötülüğün galip gelmek için kurduğu ölüme kadar uzanan entrikalar, olayların peşini bırakmayan inatçı bir komiser ve başka sürprizler de var elbette.
Romanı yazarken, keşke bu adama bu cümleyi söyletmeseydim, bu hareketi yaptırmasaydım, diye düşündüğünüz oldu mu?
Karakterlerin ağızlarından çıkan cümleler onların yansımasıdır. Bir bütündürler. İyi niyetli birine çok kötü şeyler söyletemezsiniz. Sinirli bir anında ağzından kötü cümleler dökülse de, daha sonraki zamanlarda onu telafi edecek hareketler ve cümleler gelir. Kısaca kişi özüne döner.
Roman yazmaya nasıl başlarsınız?
“Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır” özdeyişimizde olduğu gibi, her yazarın izlediği yol da farklıdır. Ben kurgumun taslağını önce kafamda oluştururum. Notlar alırım. Sonra roman kişilerimi tasarlarım. Zihnimde, her biri için açılmış bir dosya vardır. Roman karakterlerimi fizyolojik, sosyolojik, psikolojik ve diğer özellikleri bakımından, zihnimdeki o dosyada işler, geliştiririm önce. Resimlerini çizer, renklendiririm. Böylece her biri bir hayatiyet kazanır; olaylar karşısındaki duruşları ve tepkileri belirlenmiş olur. Bazen belirlediğim kişilerin dışında çevremde görüp, etkilendiğim kişiler de kurgunun içine girer. Örneğin üzerinde çalıştığım romanımda, yeni tanıştığım ve kendisinden etkilendiğim Koreli genç bir kadına da yer verdim.
Sizce okur ile roman arasındaki bağ nedir?
Doğru kurgulanmış, anlaşılır kelimelerle yazılmış bir roman, okur için kendi gerçek hayatından çıkıp, başka hayatlara açılan penceredir. Onların duygularını hisseder, kimi zaman üzülür, kimi zaman içini hoş bir duygu kaplar. Kısaca kitap bitinceye kadar onlarla yaşar.
Roman yazma serüveniniz nasıl başladı?
Yazarlık serüvenim bir sağlık portalında köşe yazarak başladı. Yaşam tecrübelerimi, başımdan geçen, görüp tanık olduğum olayları öyküleştirerek yazıyordum. Edebiyata ilgisi olan bir dostumun tavsiyesine uyarak yazdıklarımı bir kitapta topladım. İlk öykü kitabım böyle çıktı. Ondan aldığım cesaretle ikinci öykü kitabımı yazdım. Birbirine bağlı öyküler zinciri oluştu. Ardından karakterlerimle daha uzun süre birlikte olmak istediğimi hissettim ve romana geçtim. İki öykü kitabım, dört romanım yayımlandı. Şu anda da gerçek bir yaşam öyküsüne dayanan romanımın üzerinde çalışıyorum.
Romanlarınızda hep farklı karakterler var. Bu sizin kurgu özelliğiniz mi?
“Herkes aynı hamurdan yoğrulmuştur, ama aynı fırında pişmemiştir” diye çok beğendiğim bir İbrani atasözü var. Bunu da yaşamımızda görürüz. Başımızdan geçen türlü çeşit olaylar, hayatımızda iz bırakan duygusal yaralar, travmalar ve benzeri durumlar, bizleri birbirimizden farklı kişiler haline getirir. Ben bu farklılıkları, roman kahramanlarımda ve roman kişilerimde göstermeye çalışırım.
Bu da romanlarımı karakterler açısından zengin ve renkli kıldığı gibi, sahicilik duygusunu da pekiştirir.
Sizin aksiyon-romantik diyebileceğimiz bir tarzınız var. Bunun dışına çıkmayı düşünüyor musunuz?
Düşünmüyorum. Aksiyon-romantik tarzı kurgu bana keyif veriyor. Duygular olmazsa olmaz romanlarımda. Aksiyon da romana hız katar, kimi zaman da koşturur. Duygularla harmanlanmış aksiyon, okuru daima meraklı tutar. Benim romanlarımda olaylar gizem, gerilim ve sürprizlerle harmanlanır.
Hedef kitleniz kimler?
Genel anlamda okumayı seven her kesim. Genç nesil duygusaldır, yaşlı nesil duygularıyla yaşar. Başka dünyalara pencere açmak, bir küçük bilgi kırıntısı edinmek isteyen herkes benim hedef kitlemdir.
Bilgi kırıntısı derken ben kitaplarınızı okuduğum için anladım, ancak sizi henüz tanımayan okurlar için detay verir misiniz?
Aşk Gibi Anlıktır İhanet romanım Milano’da geçer. Mardin’e gittiğimde etkilendiğim Kasımiye Medresesi’nin öyküsü Ölmez Aşkın Peşinde romanımda kurgunun içindedir. Asla Gözlerine Bakma romanımda Güney Afrika’daki Victoria Şelalesi, teneke evler var, o bölge halkının yaşam tarzı, giyimi kurgunun içinde yer alır. Yeni romanımda ise Sarıkamış’a değindim. Tüm bu bölgelere gidip gezdiğim için izlenimleri de detaylara kaçmadan aktarıyorum okurlarıma.
Seyahat etmeyi de sevdiğinizi anlıyorum. Dünyada en çok nereden etkilendiniz?
Farklı yer ve görsellerden farklı duygular hissederek etkilendim. Avrupa’da birçok ülkeyi gezdim, genelde birbirine benzeyen yerler. Kuzey ülkelerinde yaşayanların deniz tutkusunu gördüm. Fiyortlardan etkilendim. Moskova’nın kocaman sokakları, müthiş metrosu, izlediğim Bolşoy Balesi beni etkilemişti. Küba’da insanların coşkusuna katıldım. Ernest Hemingway’in evini gezerken onun duygularını hissetmeye çalıştım. Böyle görkemli bir ortamda yazılan romanların etkisini düşündüm. Güney Afrika’da yaşamın renkliliği, hayvanlarla iç içe yaşam bana farklı bir dünya yaşattı. Düşünün otelde kahvaltı ederken, bir hırsız maymun gelip masadaki muzunuzu kapıyor. Görevliler onları kovalıyorlar, tıpkı bizde açık havada yemek yediğimiz zaman kedilerin kovalandığı gibi… Yürüyüş yaparken bir bakıyorsunuz birkaç metre ilerinizden bir fil geçiyor. Anlatırken bile garip bir heyecan hissediyorum.
Dünyayı saran Covid salgını gezilerinizi etkiledi mi?
Elbette. İyi ki zamanında çok gezmişim, diye düşünüyorum. Çünkü gezip görmek bilgi birikimi sağlıyor. Salgın bittiğinde gezilerime devam edeceğim. Anadolu’da görmek istediğim yerlerin listesini yaptım.
Bu güzel sohbet için teşekkür ederiz. Okurlarınıza söylemek istediklerinizi de alabilir miyiz?
Okumak bir derya denizdir. Sevgili okurlarım bu deryada yüzen insanlardır. Hayat görüşleri vardır, tutkuları vardır. Yaşamı hisseden insanlardır onlar. Bilen ve bildiğini bilen bilinçli insanlardır. Çünkü onlar okur. İyi ki varlar ve biz yazarların kitaplarını alıp okuyorlar. Hepsini candan kucaklarım. İyi okumalar dilerim.