Adı üstünde ‘Milli’ bir bakanlık..Yani bu konuda bir devlet politikasının olması gerekir.
Bırakın devlet politikasını, hükümet politikası bile yok. Ak Parti iktidarı döneminde 5 bakan geldi ( Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı). 5’i de ayrı telden çaldı. Biri yaptı, diğeri bozdu…Bu kadarını, ne onlar ne Türkiye ne de çocuklarımız hak ediyor!.. Her bakan olan yeni bir şey icat ediyor...
Neredeyse son on yılımız böyle geçti.. Bakanlar aynı partiden ama çocukları liseye nasıl yerleştireceklerine bir türlü karar veremediler...Çocuklar altıncı sınıftan itibaren sınava girmeye başladılar.. Sadece sınav notuyla yetinilmedi, okul notu da katıldı.. Öğretmen kanaati de konuldu.. .Öğretmen kanaati işi bozuyor araya torpil, iltimas giriyor diye itiraz edildi…Çıkarıldı...
Ortaokul son sınıfa gelenin hayatı sınavdan sınava koşmakla geçiyor...
Kabataş Lisesi’ne girmek için yüz binlerce öğrenci sınava giriyor… Aynı yüz binler Kadıköy Anadolu Lisesi sınavında da buluşuyor.. İstanbul Lisesi sınavında da… Bitmedi...Yabancı okullar sınavı var.. Özel okullar sınavı var...Durun telaş etmeyin... Nasıl olsa bir sonraki Bakan ‘bu ne biçim’ iş diyerek kaldırır...
Yıllardır,.. Türkiye’nin, eğitim-öğretim alanında, sürekli ve kalıcı sistem ve programları olmadı. Her gelen siyasi iktidar, sistem ve programları, kendi görüş ve düşüncesi doğrultusunda değiştirdi. Yani siyasi otoriteler, eğitim öğretim çalışmalarını, yaz-boz tahtasına çevirdiler. Fatura ise geleceğimizi teslim edeceğimiz, çocuklarımıza çıkartıldı.
AK Parti’ de, diğer siyasi iktidarlar gibi, eğitim- öğretim alanında köklü değişiklikler yaptı. Ancak eğitim-öğretim alanında görevli, yönetici, öğretmen, veli, en önemlisi de öğrencilerimiz altyapı hazır olmadığından, sistem ve programların uygulanmasında, ciddi problemlerle karşı karşıya kaldı.
Yıllardır, Milli Eğitim alanındaki sistem ve program değişikliğinden, veliler ve çocuklarımız sürekli etkilendi. Hatta başarısızlıkların da, en büyük nedeni oldu. Elbette bu tabloda en önemli sebep, siyasi otoritenin, eğitimi kendi paralelinde yönlendirme arzu ve isteklerinden kaynaklanmakta.
Dünyadaki başarılı eğitim sistem ve programlarının, ülkemizde altyapısı gerçekleştirilmeden, uygulama gayret ve çabaları var. Yani emeklemeden yürünmek isteniyor. Sonuçta da tabii ki tökezleniyor. Altyapı gerçekleştirilmediği için de, uygulamaya alınan sistem ve programlar başarısız oluyor.
Türk toplumu, artık daha başarılı ve sorunları çözülmüş bir eğitim istiyor…
Siyasi otorite ve her türlü düşüncenin tesiri altında kalmayan, her yönü ile mükemmel bir vatandaş yetiştirmeyi amaç edinen, eğitim -öğretim alanında sürekli, kalıcı ve sonuç alıcı, eğitim sistem ve programlarını gerçekleştirmek zorundayız. Toplum olarak bize düşen görev, sistem ve programları kökten değiştirmek olmamalı.
Var olan eğitim-öğretim sistem ve programlarımıza, dünyadaki ve çağdaş eğitimdeki yenilikleri, aktararak daha da zenginleştirmek olmalıdır. Ayrıca batılı ülkeler, bilinçli bir nüfus planlamasıyla, eğitim altyapı hizmetlerini çoktan tamamlamış ve eğitim için ayırmakta oldukları kaynakları ile, kaliteyi yükseltmeye çalışıyor.
Türkiye’de ise binde 12’ye varan yıllık nüfus artışı, eğitim için ayrılan kaynakların tamamının altyapı hizmetlerinde erimesine neden olmakta, hatta bu bile yetmemekte, dolayısıyla da eğitimde niteliğin ve kalitenin yükselmesi engellenmektedir.
Not: Aynı durum ‘Sağlık’ konusunda da geçerli…