Türkiye kalkınan bir ülke… Türkiye'nin bilim ve teknoloji ile ilgili beklentileri ise çok. Beklentilerin çok olmasına rağmen, geleceği yaratacak olan gençlerden bilim ve teknoloji alanında kariyer yapmak isteyenler, yok denecek kadar az. Üniversitelilerin eğitim seviyeleri çok düşük… Bazılarının neredeyse ilkokul düzeyinde… Öğrenim gören, kendi kendini yetiştirmiyor. Şarkıcı, manken, ha bir de TV yorumcusu olup ünlü olmak varken neden düşük maddi getirisi olan bilimsel alanlarda kariyer yaparak canlarını sıksınlar ki… AB içerisinde yapılan gençlik anketlerine göre, kaynak eksikliği ve kariyer imkânlarının kısıtlılığı sebebiyle bilim ve teknoloji pek ilgi görmüyor. Türkiye, bilim ve teknolojiye olan ilgisi bakımından değerlendirildiğinde % 22'yle ortalamanın altında kalıyor. Buna rağmen bilimsel ve teknolojik ilerlemelere en umutla bakıp en fazla beklentisi olan ülkelerden biri Türkiye... Yeni nesil, ne istediğinin yanında ne istemediğini de iyi biliyor. Mürekkep kokusuna adeta yabancı olarak yetişiyor. Çünkü internet ve elektronik ortamda yetişmiş. Türk insanı değişimle iç içe yaşadığı için her türlü ortama çok hızlı ayak uydurabiliyor. Zaten ülkedeki en iyilerin % 60'ı yurtdışına transfer oluyor. Bu nedenle Türkiye'deki ekonomik koşullar, istihdam şartları ve globalleşmenin sonucu artış gösteren beyin göçünü engellemeliyiz. Değer yaratacak beyinler, ‘kötü eğitim sisteminde, araştırma-geliştirme ve bilim-teknolojiye önem verilmeyen, istihdam koşulları yetersiz' olan yerlerde yetişmek veya ülkeye faydalı olmak istemiyor. Ne var ki, bu değerli beyinleri burada tutabildiğimiz sürece, bilim adamlarımız yurtiçinde de yurtdışında da çok çok faydalı olabileceklerdir.
Bırakın okulları, hayatta kalmaya çalışan büyük şirketler dahi, kitap okumayı bir rutin iş haline getirmeyi düşünmüyor bile. Mürekkep yalamayan neslin kaçırdığı şu; her ne yapıyor olursanız olun, sizden önce o konuda yaratılmış bilgiye ulaşmak zorundasınız. Bunun da yolu, mürekkep yalamaktan geçiyor. ‘Bir mezun olsam şu kitapları yakacağım' nefretiyle orta öğretimden itibaren kitaptan uzaklaşanlar, hayatın hangi basamağında durursa dursun, ne yazık ki o nefret ettikleri mürekkebe muhtaç hale geliyor. Kitap okumayana, ‘Neden kitap okumuyorsun?’ Dediğinizde cevabı; ‘Zamanım yok' oluyor. Oysa bu kişilerin cafeye, bara gidecek, anlamsız lak lak edecek o kadar çok boş zamanları var ki. Eğer okumaya zamanınız yoksa, zaman da sizi uygarlığın taşrasına itiyor. İster kişi olun, kurum olun, şirket veya millet olun…