Seçimlere kısa bir süre kala mitinglerde seçim propagandası yapan liderlerin birbirleriyle sürtüşmeleri izleyenleri hayretler içinde bırakıyor. Siyasete seviye kazandırmayan milletten saygı görür mü? Liderlerin tutum ve davranışları ile partilerin uyguladıkları siyasetin halk tarafından dışlanmalarına etkendir. Ve sayelerinde yaşamın tadı tuzu kaçtı… 80 milyonluk ülkeyi idare etmek için iktidarda olan ve iktidara talip olanların konuşmaları insanı adeta çileden çıkarıyor. Günün yorgunluğu ile haber kanallarını açıyorsunuz ama siyasilerin itici sesleri ve konuşmaları ile strese giriyorsunuz. Siyaset son gelişmeler ve meydanlardaki konuşmalarla hala seviyesiz bir şekilde yürütülmeye çalışılmaktadır. Siyasetçilerden beklenen bel altı vurmalarla meydanlarda boy göstermeleri değil halkın sorunlarını, Türkiye'de 'çaresiz ve çapsız' politikalar sonucu yakın dönemin en ağır ekonomi başta olmak üzere her alanda bunalımlarının sancılarını derinden yaşamaya başladık. Tamamen göz boyamaya, vicdanların istismarına, başarısızlığa bahaneler üretmeye ve rezaletleri sineye çekmeye dayalı ilkel, seviyesiz ve teslimiyetçi bir siyasetin içine gömüldük. Siyaset hakaret, öfke üslubu ve davranışla yürütülemez. Ülke meselelerine bu şekilde çözüm bulunamaz. Ülkeye birlik ve beraberlik getirilemez. Gençlere ve çocuklara örnek olunamaz. Bu liderlerin yetiştirdiği ve örnek olduğu gençlik sağlıklı büyüyemez, gelişemez. Siz sayın siyasiler, siyasete seviye kazandırınız ki, milletten saygı göresiniz. Yaşı müsait olanlar bilirler. 70’li ve 80’li yılların liderleri olan Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit ve Alpaslan Türkeş o kadar sert politika uygulamalarına, ortak bir noktada buluşamamalarına ve ülkeyi darbeye maruz bırakmalarına rağmen ağızlarından hiçbir zaman böyle küfür ve hakaretler duyulmazdı… Politikayı esprili, nükteli ve iğneleyici söylem ve eylemlerle süslerlerdi. Ülke için çok başarılı işler yaptıklarını söyleyemesek de akıllı ve ahlaklı insanın birbirine davranışı böyle olmalı değil mi… Siyasetçilerden halkın sorunlarını, ülkenin sorunlarını konuşup nasıl çözümler bulacaklarını açıklamaları beklerken, siyasetçilerin bel altı vurmalarla meydanlarda boy göstermelerinden de, ayrıştırıcı, kaba, kalitesiz, sığ ve seviyesiz siyaset dilinden de, niteliksiz, kibir ve kin dolu politikalarından da içimiz karardı. Siyasi kurumlar saygınlığını yitirdi! Siyasi bozulma ve kokuşma başlamışsa, sebebi yine siyasetçidir! İdeolojik takıntılar, gerçekçi olmayan, sadece polemik düzeyinde sataşmalarla, gereksiz çıkışlar ve öfke dolu restleşmelerle, medyanın gerçek dışı, tahrik edici yönlendirmeleri ile, sözlü şiddeti tırmandırarak, "Millî Sükunet" sağlamak mümkün olur mu? Çocuklar ve gençler nefret söylemleri ile büyüyor!.. Konuşma; insanın, hemcinslerine meramını anlatabilme özelliğidir. İnsanı diğer yaratıklardan ayıran ve ona ayrı bir değer kazandıran konuşma, tarifi mümkün olmayan çok üstün bir meziyettir. Her insan, konuşmayı ve susmayı yerine ve zamanına göre en güzel şekilde ayarlamasını bilmelidir. Onun için her insan konuşma usul ve üslubunu yerli yerince kullanmalıdır. Bugün meclis içerisinde, konuşma üslubunu bilmeyen ve argo ağızlarla konuşan bakan ve milletvekilleri var. Bunların sinir sistemleri biraz bozulunca, ağızlarını bozarak ver yansın ediyorlar, karşı tarafa. Bunları halkımız televizyon ekranlarından izliyor.
Konuşma üslubu; insanın kişiliğini, seviyesini ve seciyesini sergiler. Günümüzde, her hangi bir konu hakkında, bilende bilmeyende, fikir beyan ediyor ve ağzı olan konuşuyor.
Madame De Stael’in (Anne Louise Geɾmaine de Stael, Madame de Staël olaɾak bilinen İsviçɾeli yazaɾ dediği gibi: “Konuşmak bir ihtiyaç ama susmak da bir sanattır.”
Atalarımız ise: “Çok söz yalansız, çok para da haramsız olmaz” demiş...