Türkiye'de cezalar yetersiz, yargı tarafsızlığını yitirmiş, uygulamalar olaylara ve adamına göre değerlendiriliyor. Milletin hukuka güveni kalmamış. Baksanıza kendi işini kendisi görmeye, kendi cezasını kendisi vermeye başlamış. Şikayet mercii kalmamış, millet şikayetçi olduğunda suçlu duruma düşüyor…
Yasa dışı olaylara millet tepkisiz ve duyarsız. Karışsan başın belaya giriyor belki de pisi pisine ölüyorsun…Bundan iyi toplumsal yozlaşma olur mu? Peki yozlaşmanın çözümü yok mudur? Vardır da…
Yetkili ve etkili kişiler isterlerse bütün sorunları bir haftada çözerler, ancak ucu kendilerine dokunduğu için çözmezler. Emniyet ve Adalet Bakanlığı verileri Türkiye için ürkütücü bir tablo ortaya çıkardı. Kapkaç, gasp, hırsızlık, cinayet gibi olayların sürekli arttığı ülkemizde toplum, adeta 'suç makinesi'ne döndü. 'Komşu komşunun külüne muhtaçtır' dönemi kapanırken, insanlar kapı komşusundan bile çekinir hale geldi.
Bir örnek: Belarus’ta nezaret diye bir şey yokmuş. En ufak suç işleyeni direkt olarak Adliyeye çıkartıyor, 1 sene hapis cezasıyla cezalandırıyorlarmış. Bu yüzden dünyanın en az suç işlenen ve en huzurlu ülkelerinden biri Belarus. Cinayet, hırsızlık, kapkaç bu ülkede yaşayanlara son derece yabancı kelimeler geliyormuş.
İşte bizde de bu sistemin aynısı oluşturulmalı. Polis teşkilatında düzenlemeler yapılarak nezaret sistemi kaldırılmalı, nezaretle cezalandırılan bütün suçlar 1 sene hapisle cezalandırılmalı. Örneğin; kapkaç yapan bir gencin cezası nezaret yerine 1 sene hapis olmalı.
İki kişi birbiriyle yumruk yumruğa kavga ediyorsa polis kavga edenleri nezarete atmak yerine Adliyeye çıkarmalı ve kavga edenler 1 sene hapisle cezalandırılmalı. Böylelikle en ufak bir vukuatta 1 sene hapis yatmayı kimse göze alamayacağı için suçlar önemli ölçüde azalmış olacaktır diyorum.
Haa tabii ki suçlar tamamen bitmez, ama büyük ölçüde azalır.
Ayrıca özellikle de doğu ve güneydoğuda mevcut (Töremiz böyle) denilerek işlenen cinayetler, karısını gözünü kırpmadan öldürenlerin cezası da ya ağırlaştırılmış müebbet hapis, ya da idam cezası geri getirilerek idam olmalı. Eşine ve çocuğuna şiddet uygulayan erkeklere ağır hapis cezaları verilmeli. Tecavüzcülerin, sapıkların cezası tartışmasız idam olmalı.
Alkollü araç kullanırken yakalananların cezaları bir nebze arttı, bakalım uygulamayı göreceğiz… Tabii ki 21. Yüzyılda böyle ağır cezalar hoş olmasa da suçları önemli ölçüde azaltmanın, asayişi tam anlamıyla sağlamanın başka çözümü de yok gibi. Bir ülkede suç oranı çok fazlaysa o zaman devlet de suça karşı çok ağır cezalar getirmeli ki huzur ve asayiş tam anlamıyla sağlanabilesin.
Bu üzücü tablonun temelinde yatan sebepler konusunda ise uzmanlar hemfikir. Eğitimsizlik, göç, terör, gelir adaletsizliği gibi maddelerin sıralandığı listenin başına aile değerlerinin tahribatı konuluyor. Önü alınamayan boşanma ve aile facialarının bedelini çocukların ödediği vurgulanıyor. Aile terbiyesi görmeyen ve yeterli eğitim alamayan çocuk ve gençler alkol-uyuşturucu batağına saplanırken, suça bulaşanların yaş ortalaması da düşüyor. Birlik, beraberlik ve hoşgörüsüyle övündüğümüz Türk toplumu son yıllarda hızlı bir erozyona uğramış durumda.
Kapkaç, gasp, hırsızlık ve cinayet derken, Türkiye 'suç toplumu' olmaya başladı.. Son yıllarda Türkiye'deki silah taşıyan vatandaş sayısı hızla artıyor. Hızla silahlanan insanlar, en basit tartışmalarda bile tetiğe basmaktan çekinmiyor. Bireysel silahlanma yarışıyla suç artışı arasında da doğrudan ilişki bulunuyor. Emniyet güçleri, hızla artan suç ve suçlularla mücadelede yetersiz kalıyor. .
Suçun temelinde maddi ve manevi yozlaşma var…Türk toplumunda ortaya çıkan yozlaşma ve suça yöneliş, milli ve manevi değerlerin yeni kuşaklara aktarılamamasından kaynaklanıyor. Çözüm için aile değerleri ve aile kurumunun korunması ve kuvvetlendirilmesi gerekiyor. Ayrıca, aile ve toplum değerlerindeki bozulmanın bir diğer nedeni de son yıllarda hızlanan köyden kente göç olgusu…