Türk sporunun kanayan yarası devşirme sporcular. Binlerce çocuk varken bu ülkede spor altyapısı kurmak varken gidip kalıcı başarılar için devşirme sporcular topluyoruz. Genellikle bu tür sporcular doğru düzgün İstiklal Marşı’nı bile okuyamazlar , atletizmde rekor kırdıklarında ise hemen gazetelerde, "inanılmaz bir şey ......... atlet altın madalya kazandı. Bu Türk spor tarihinde bir ilk" şeklinde yazılar. İyi de örneğin bizim neyimiz eksik Jamaika'dan. Biz niye Usain Bolt'lar çıkaramıyoruz.
Sorun para ise Jamaika’da altın madeni mi var da çatır çatır atlet çıkarıyorlar. Adamlar 100 metre yarışı yapıyor, 4 tane Jamaikalı 5 tane ABD'li…Keza masa tenisinde durum aynı. Çinlilerin isimlerine Türk ismi ekle oldu bitti…Milli Takım’da ‘devşirme’ olur mu? diye yazıldı çizildi aylarca ‘Mehmet’ Aurelio için. Kimileri karşı çıktı, kimisi destek verdi.
Konu futbol olunca Brezilyalı futbolcu gündemden hiç düşmedi, ta ki ulusal takımdaki olumlu sayılabilecek performansına kadar. İlla her şey futbol mu bu ülkede? Halter, bisiklet, atletizm, yüzme, basketbol, voleybol derken ata sporumuz güreşte dahi dibe vurmuşuz da farkına yeni varıyoruz.
Bakın o çok rekorlarıyla övündüğümüz atletizmdeki devşirme atletrimize: Nora Güner, Almitu Berkele, Elvan Abeylegesse, Karin Maris May, Svetlana Sınırtaş, Oksana Mert, Tatyana Köstem, Sultan Haydar, Meliz Redif…
Peki kim bunlar?
Bu isimler, atletizmde Türkiye rekortmenleri...
Türkiye dışında her milletten var...
Bulgar, Güney Afrikalı, Rus, Azeri... Ukraynalı...
Atletizmde 17 dalda rekor devşirme sporcuların elinde.
Aslında her şey Naum Shalamanov isimli dünya şampiyonu haltercinin Bulgaristan'daki baskılardan kurtulmak ve Türkiye adına müsabakalara katılmak için 1986'da Melbourne'de düzenlenen Dünya Halter Şampiyonası'nda Türkiye Büyükelçiliği'ne sığınmasıyla başladı. Naum,Türkiye'ye iltica etti. Zamanın Başbakanı Turgut Özal'ın büyük gayretleri ile adı Naim Süleymanoğlu oldu ve Türkiye adına yarıştırılması sağlandı. Daha sonra Spor Bakanlığı, hükümet ve kulüpler baktılar ki Naim Süleymanoğlu altınları ve rekorları bir bir topluyor, onlar da işin kolayına kaçıp devşirme sporculara yöneldiler.
Ulusal takımında devşirme sporculara yer veren tek ülke olmadığımız gibi son da olmayacağız. Ancak, ‘Dünya bunu yapıyor biz niye yapmayalım’ lafı kendimizi kandırmaktan bir işe yaramıyor maalesef.70 milyonu aşan nüfusumuzla koşamıyor, atlayamıyor, yüzemiyor, o çok övündüğümüz futbol ve basketbola futbolcu ithal ediyor ve tüm bu acı tabloya rağmen dönüp aynaya bakma zahmetini bile göstermeyip yerimizde saymaya devam ediyorsak, Türk sporcuların şans eseri elde ettikleri bir madalya ile eve dönmeye devam edeceğiz demektir.
Son zamanlarda güreş, atletizm ve son olarak masa tenisinde mücadele ederken gördüğümüz Türk isimli, yabancı soy isimli sporcular. Yalnız bu sporcular bir yerlere madalya falan aldıklarında en azından İstiklal Marşımızı söyleyebilsinler. Son 15-20 yıldır devşirme sporcuların sırtında birkaç madalya toplayan Türkiye’nin kendi başarısızlığıyla yüzleşmesi ve sporcu yetiştirmeyi bir devlet politikası olarak benimsemesi ve yeniden programlaması lazım.
3-5 göstermelik tesis açılışıyla sporcu yetiştirilmeyeceği artık çok açık bir şekilde ortadadır. Soçi’deki Kış Olimpiyatları’ndaki durum da apaçık ortada. Hakemlere filan bahane bulmayalım. Spor politikamızı acilen değiştirmeli ve doğru bildiğimiz şeyleri bir an önce unutup yeniden öğrenmeliyiz... Her konuda en iyi olduğunu iddia eden koskoca Türk toplumundan birkaç başarılı sporcu çıkacaktır elbet...