Savruldu bahar çiçekleri
Gidilecek baharlar imkansızdır artık.
Dillerinde dua, aklında doğmamış çocukları
Yer üstünde iş bulamayan, yer altında ekmek arayan
Ekmek kuyusunun derinliğinde toplanan siyah inciler
Ölümü koynunda taşıyanlar, zifiri karanlıkta ellerinde baretleri ile yol aradılar… Evlatlarına sevdiklerine kavuşmak için son vardiyada son çırpınışlar. Tünelin sonunda ne yazık ki ölüm var.
Yerin altından, gün ışığına elveda demeden yerin altına gittiler…
Kat kat gökyüzüne uçuşlar… Zamanın ışıltılı raflarında yer alamasalar da “Unutulmayanlar” adlı dosyaların içine sıkıştılar.
Balık istifi gibi üs üste yığılanlar
Madenin derinliklerine indikçe korku filmlerini aratmayan sahneleri izlerken, her tabutun başında ana - baba, eş, kardeş ve çocuk. "Biliyorum gelmeyecek" diye hıçkırık arasından yol bulup çıkan sesler
Son söz ölümündü
Tarihte en büyük ekmeğine sarılanların kazası, insanlık kazası
Cam binalarda, deri koltuklarda havanın en bol olduğu yerde toplantılar yapıp kendilerini haklı çıkarmaya çalışanlar… Yemekten sonra hazımsızlık gideren maden suyu içerek, midelerini hafifletenler, özel otomobillerle yol aldılar basın toplantısına
Çelişki yumağı içinde verilen daha doğrusu verilemeyen yanıtlar
Yüksek seviyede, hızlı üretim yapılan bir iş yerinde nasıl olurda acil çıkış yeri olmaz.
Acı, öfke birbirine karıştı
Yaşam odası
Kaçış odası
Ve daha birçok maden ve madencilik terimi öğrendi bu halk
Demiri ısırarak yaşama tutunmaları öğretilmiş bu canlara…
Hiç gerek yok! Haklılık çabasına.
Hayat hikayeleri sığmadı, ekranlar doldu taştı.
Anaların ağıtları semaya ulaştı.
“Olsaydı” olsaydıların geçmişe ne yararı olabilir ki
Ateş düştüğü yeri yaktı. Şimdi hayat ne güldürüyor, ne öldürüyor ne de yaşatıyor.
Sadece ağlatıyor. Gözyaşlarına takılan kanatları kaldı.
Cebinde oğlunun düğün davetiyesi ile madene giren baba nasıl unutulur, ne demeli bilmem ki.
Emre Aydın’ın “Soğuk Odalar” şarkı sözleri dizelerinde, gittim geldim.
Hepimiz akıl ve yürek tutulması yaşadık.
Siyah inciler korku ve hayatta kalabilme telaşı yaşarken
Acının yanında utandık. Utanırım babası öldüğü gün dünyaya gelen çocuktan
Utanırım güneşten
Havuz başlarında, güneşin sıcağında, şapkalarımızla güneşi kapattığımız anlar. Pahalı güneş gözlükleri ile koruduğumuz gözlerimiz. Güneşten korunma kremi, yine yeni yeniden sürerek korunduğumuz saatler dakikalar geçti gözümün önünden…
Telafisi yok.
Daha önce, madenlerde gidenler gibi
“Ben babamı hiç görmedim.” diyecek çocuklara verecek cevabımız var mı?
Herkes öfkeliydi. Canı yanan insanların duyguları düşünceleri sarmaş dolaş oldu.
Artık ne ölenler gelir, ne de o ocaktan bir ses
“Olur, böyle şeyler.” İradesinden uzak
Karınca kararınca
Yüreğimiz yettiğince acıyı bölüşeceğiz
Dualarla uğurlayan ve geri dönmesini dualarla bekleyen kadınların kara sevdalıları
Yürüdüler el ele cennete
Yarım kalan hayaller, yarım kalan hayatları tamamlamak bizim görevimiz
Geriye kalan anılar, anılar… Bu son olsun dileklerimle
Yıldızlar yağsın üzerlerine, ışıklar içinde yok alsınlar…