Taksim Gezi Parkı eylemleri artık anlamını yitirdi. Başlangıçta iyi niyetle başladığına inandığımız eylemler, son günlerde anlamını kaybetti. Yok, durma eylemi, yok soyunma eylemi gibi saçma sapan davranışlar. Lütfen çuvaldızı kendimize batıralım ve dürüstçe özeleştiri yapalım. Böylece, doğru yolu bulmak zorundayız.
Çünkü birilerinin bizi batırmaya, parçalamaya çalıştığı aşikar. Bu protesto gösterileri, mitingler dursun artık. Huzura, güvene ve çalışmaya ihtiyacımız var. Sorunlar olabilir ama bunları böyle bağıra çağıra, etrafa zarar vererek gideremeyiz. Demokrasilerde, seçim diye bir gerçek var. Sandık başına gider, tercihini yaparsın.
Bakın Taksim ve civar esnafı kan ağlıyor… Turizm sektörü yalnızları oynuyor… Yazık değil mi bu insanlara… Bu kişiler de sizin kadar özgürlük, hak ve adalet isteyen insanlar. Sanmayın ki ey eylemciler, sadece oraya toplanan sizler özgürlükçü, hak ve adaletin ne olduğunu biliyorsunuz… Dünyanın her yerinde aynı oyun oynanıyor. Barışçıl diye iddia edilen eylemlerin şu şekilde başladığını söyledi; ‘Bir park bul, işgal et, çadır kur ve polisi bekle…’
Tabii ki birtakım yanlışlar oldu ve bundan sonra da olacak…Yapılanlar sadece devlet otoritesini sarsmaya, bilinçaltında kötülük yatan insanların ortaya çıkmasına yarıyor. Şımarıklık, küstahlık aldı başını gidiyor. Huzuru kaçırmaya kimsenin hakkı yok. Nedir o akşamları tencere-tava takırtıları. Bakın canlı bir örnek: Benim bir tanıdığım var. Üniversite mezunu genç. 30 yaşında. Ama işsiz. İş bulsa da çalışmıyor. Çok şey istiyor. Gündüzleri parka gidiyor. Orada yemeğini de yiyor. Gece bazen evine geliyor. Kendisi evli de… Açıkça ne istediğini kendisinin de bilmediğini söylüyor. ‘Vakit geçiyor’ diyor.
İşte bunun gibi çok kişi var Taksim’de.. Günlerdir 'muhteşem gençlik, dijital gençlik' diye destanlar yazıyoruz. Acaba bunu hak ediyorlar mı? Yoksa ülkeyi karanlığa mı sürüklüyorlar? Belli değil. Herhalde bazı gençlerimiz o övgü dolu sözlerin fazla etkisine girip, bulutlarda dolaşmaya başladı.
Hiç kimse darılmasın, kızmasın, büyüklerini saymayan, küçümseyen, şımarık, küstah, saldırgan bir gençlik çıkıverdi ortaya maalesef. İstisnaları tabii ki ayrı tutuyorum… En basit örneği toplu taşıma araçlarında oturup da cep telefonuyla oynayan veya uyuklama numarası yapan gençler ve de ben de dahil olmak üzere ayakta durmaya çalışan yaşlılarımız ve bayanlarımız…
Ülkemin insanı bu duruma nasıl oldu da düştü?. Kısaca ifade etmek gerekirse; ‘Biz genciz, güçlüyüz, istediğimizi yaparız. Moruklar bir an önce ölüp gitsin, bu dünya bize kalsın’ hayalleri veya düşünceleri hakim gençlikte…. Neden kimseye zarar vermeden yaşamak istemiyoruz? Özgür olmak, hayatımızı istediğimiz gibi yaşamak istiyoruz.
Tabii ki bu en doğal hakkımız. Bunu sağlamak için zayıfı ezmek veya kaba kuvvet göstermek mi gerekiyor? Daha açıkçası 'terbiyesiz genç' olmak şart mı? Gelelim bir diğer rezalete…Taksim'de iç çamaşırları ile gösteri yapan kadını utanarak izledi vatandaş…, ‘Güya İsviçre'den gelmiş, güya doktormuş. Söylediği şey de şu; 'İsviçre'de özgürlük ve Türkiye'ye de özgürlük getirdim' diyor.
Bu bayana söylenecek şey var da burada olmaz… Neden oradaki bizim kıymetli gençlerimiz ve eylemci vatandaşlarımız bu bikinili bayana müdahale etmedi???
Maalesef bunlara katılanlar yasadışı örgütlerin militanları. Niye yüzlerini saklıyorlar, niye sapanlarla demir atıyorlar, niye kaldırım taşlarını söküyorlar, niye ateşli silah kullanıyorlar, niçin biri ölsün de ortalık daha çok karışsın diye bir gayretin içindeler.
Çünkü onlar anarşist, gerçekten çapulcu, çünkü bunlar Türkiye'nin huzurunu istemiyorlar. Hak istemenin de vermenin de demokratik usulü vardır… Türk milleti bu tür eylemlerle yıkılacak bir ulus değildir. İktidarlar, da sandıkla gelir sandıkla gider.
Sevgili gençler, bu işe çevre diye iyi niyetle girdiniz, ama sizi kullandılar, aldattılar. Sizler bu ülkenin geleceğisiniz. İçinizden başbakan, bakan, emniyet müdürü, vali olanlar olacak. İlerde siz de aynı olaylarda bu kez müdahil olma durumunda kalacaksınız… Lütfen birlik ve beraberliğimizi bozmaya çalışanlara imkan vermeyelim…