Durukan, yazma serüveniyle ilgili bir soruya şöyle yanıt verdi: “İlk olarak günlükler ve mektuplarla kendimi ifade etmeye başladım. Şiir okumaya başladığım günlerde şiir de yazmaya başladım. İlk şiirim1990’ların başında bazı dergide yayınlandı. Yedi yıl süresince şiirden uzak kaldım. Bu dönemde biriktirdiğim her şey yazıya dönüştü. 1998 yılından itibaren yeniden şiire başladım, şiirlerim dergilerde yayınlandı. Şiir üzerine çok çalıştım. İçimdeki duygu biriktire biriktire çoğaldı. Zaten istediğim bir şeydi. Eşzamanlı olarak müzik yazılarına da başladım.”
Durukan, “Şakağına Daya Beni”, “Rugan” ve “Dokuz Katlı Sıdıka” adlı şiir kitapları üzerine de değerlendirmede bulundu.
İlk kitabı “Şakağına Daya Beni”nin, hem kişisel yolculuğu hem de toplumsal olarak yaşanılan darbe, aşk ve ölüm temalarının yansıması olduğunu belirterek, “Aşkın karanlık yönünü ele alıyorum. Aşk bir yıkım aynı zamanda. Aşkın yıkıcı tarafını ölümle ilişkilendirdim. Aşk aynı zamanda insanın kendisine yaptığı bir darbedir. Kendinin hem varoluşunu sağlayan hem de kendini yıkan bir tarafı da var,” dedi.
İkinci kitabı “Rugan”da ise atmosfer olarak ara sokakları ve karanlık olanı yansıtmaya çalıştığına vurgu yaparak, “Sokak bir yanıyla bizim karanlık tarafımız. Bir taraftan sokak kenarda kalmışları da, tehlikeli olarak gördüğümüz aslında bir şekilde hiçbir zaman içinde olmaya cesaret edemediğimiz, hep merkezde olduğumuz bir durumu da ifade ediyor. Aslında içimde taşıdığım korku hepimizin korkusu olarak biraz yansıyor. Karanlık olan taraf insanın karanlığı, sokakla, mekanlarla özdeşleşiyor,” şeklinde konuştu.
Durukan, “Dokuz Katlı Sıdıka” adlı şiir kitabında yer alan “bay pitt”” şiirinin otoriteyi, babayı temsil ettiğini; “dokuz katlı sıdıka”nın ise ezilmişlerin, kenarda kalmışların, ötekilerin sembolü olduğunu, postmodern çağda yaşanılan her şeyin şiirlerine yansıdığını ifade etti.
Durukan başka bir soru üzerine de kendisini bildi bileli yazmaktan başka bir şey yapmak istemediğini söyledi.
Haber ve Fotoğraflar: Kadir İncesu